(7 Eylül 1947, Şar
Köyü, Tufanbeyli
/Adana - )
Çerkes kökenli olan ailesi Kafkasya'dan 1864'da Türkiye'ye göç etmiş,
değişik illerde yaşadıktan sonra Adana'ya yerleşmiştir. Artvin muhaciri bir
babayla 1864 Kafkasya sürgünü Çerkes bir ananın dokuz çocuğunun altıncısı
olarak; Adana'nın Tufanbeyli İlçesi'nin Şar Köyü'nde doğmuştur. İlkokulu Şar
Köyü İlkokulu'nda, orta okulu
Saimbeyli-Feke Ortaokullarında okudu. Ankara Atatürk Akşam Lisesi'nden sonra
Gazi Eğitim Enstitüsü ve Anadolu Üniversitesi'nde öğrenim gördü. Öğrencilik
yıllarında değişik işlerde ve Milli Eğitim Bakanlığı'nda çalıştı. 2 Ocak
1980'de silahlı saldırıya uğradı, ağır yaralandı. Türkçe-Edebiyat öğretmenliğinden
emekli oldu.
Kendi söyleyişiyle ilk şiirini dört yaşında uydurdu, ilk şiirini l960
yılında yazdı, ilk şiirini l987 yılında yayımladı, ilk kitabını l993 yılında yayımladı.
Beşi yayımlanmış, ikisi yayına hazır dosya, yedi şiir kitabı vardır.
Ayrıca yayımlanmaya hazır biri yazılar, biri de çocuk öyküleri olmak üzere iki
dosyası daha bulunmaktadır.
Şiirleri ve yazıları çeşitli dergilerde yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Adanmış Türkülerim (1993)
& Bir Hüzzam Şarkı (1993)
& Gülüşüne Bereket (1994)
& Bahar Kal (1996)
& Öfkenin Yedi Rengi (2000)
Hakkında
Yazılan Yazılardan Alıntılar:
/
/ “Bilal Kayabay,
dürüstlüğün, dobradobralığın ve aydınlığa doludizgin koşabilmenin şairidir. Güneşi
elle tutabilir, gökkuşağını çantasına doldurabilir, bir çağlayanın sesini,
ülkesinin sesi yapabilirse mutludur.”
Özgen Seçkin, Damar
Dergisi Mayıs 1995
/ "Bir Göçmen
Kuştur" Bilal Kayabay. hamuru, Doğu Karadeniz'in çağıldayan, hırçın
sularıyla yoğrulmuş. Hareketli, canlı oluşu bundan. Kayabay, bu yanını
Karacaoğlan'ın sevgi dolu yüreği ile Dadaloğlu'nun kavgasıyla birleştiriyor. Nuri Aksakal, Damar Dergisi Mayıs 1995
/ “Şimdiye kadar
yarattıklarından, onun, birikimlerinin iyi değerlendirdiği somucuna varırız. Bilal
Kayabay'ıj şiiri, kendi yatağında ve çizgisnde kendi renginin koruyarak,
güzelliklere sevdalı bir yaşamın can damarlarıyla akan farklı bir ırmaktır.”
Tacim Çiçek,Damar Dergisi, Mayıs 1995
Bilal
Kayabay'ın şiiri dimdik ayaktadır.
/ “O, dizelerini hep yoğun anlam yükü bulunan sözcüklerle
kurmaktadır. Kayabay'ın şiirini hep arayacak, okudukça daha bir coşacak ve onu
daha çok seveceğiz.”
Muhsin Şener, Uğraş Dergisi, Nisan 1996
/ “Bilal Kayabay’ın
şiirindeki geniş soluk, uçukluk, haksızlığa başkaldırı, yiğitleme ve “çok
kültürlülük” ün kaynağı hiç kuşkusuz, Kafkaslar’dan, Toroslar’dan, Çukurova ve Anadolu
güzellemelerinden beslenen ince ve yüce gelenektir.” Dursun Özden, Bizim
Gazete, 21.11.1996
Şiirlerinden
Seçmeler:
BİLAL
KAYABAY SÖYLENCESİ
artvin’in ğhod köyünden
-şimdilerde aşağımaden-
ozan kabakçıoğlu'nun
biricik oğlu ziver
babasını topraklayıp atayurdunda
seferberlik sürgünlüğünü yaşar
beş yaşında bir çocukken
anasının sırtında
tay bir çerkes kızıdır
tûmalar’ın mekedîne
adana’nın binboğa’ya komşusu
toroslar’da unutulmuş iki köy
kayapınar kızın küçük kafkas’ı
oğlanın çoruh’u şar
adana’ya beş at günü
kayseri’yle maraş’a da
o kadar
mecburiyetten eşkıya
bu dağlarda insanlar
dostlukları su götürmez
kimisi kürt kimi afşar
ardıçlar kör saytaş dilsiz
yollar sıtma nöbetlerinde
atlar inadına huysuz
gece inadına sağır
kurt
kuş haram uykularda
sahnelenen
çerkes’ten kız kaçırma
nal sesleri meşeliklerde yiter
mavzer ıslıkları dağ başlarında
ağlar teke deresi
yarısı “doksan üç” erzurum
yarısı “seferberlik” artvin
dağlara yoldaş bir köy:
yüreğinde “yağmalanan tarih” acısı
kabardey mekedine
saygın gelin bacısı
kara kara sıva damlar
çerkes’le beyazı tanır
değişir köylünün rengi
evlerin yüzü ağarır
gelin bacı dokuz yürek anası
“âsi çocuk” altıncısı
bulgurlar kaynarken doğmuş
yedi eylül bin dokuz yüz kırk yedi
ağalıktan ırgatlığa
çobanlıktan maden ocaklarına
avukat yamaklığından öğretmenliğe
onuruyla omuzlarken yaşamı
iki ocak bin dokuz yüz seksen’de
kurşunlar sıkılır düşüncesine
ölümlere gider gelir bedeni
sağ tutar direncini
ölmelerde babaya can diye doğan oğul
dikili tek ağacı
otuz günün sonunda koklaşır babasıyla
sevinir can dostları
sönmeyecek ocağı
sorgularla sürgünlerle ödenir
karanlığa dikilen bütün aydınlar gibi
insanca yaşamayı savunmanın bedeli
hiçbir şeyden çekmedi
dilinden çektiğini
mayam çoruh’tan köpürür
kafkaslar’dan taşar sütüm
güneş binboğa’dan gülümser bana
toroslar’a düşen renkli tohumum
damarlarımda çoruh
yüreğimde kafkasya
binboğa çıplak öfkem
toroslar dadallığım
dağım ben dağlıyım ben
gemlenmez bir suyum ben
çoruh’un kafkaslar’ın
binboğa’nın toroslar’ın
seven çocuğuyum ben
ERKEN
BİR YAŞAM
benimkisi erken bir yaşam çünkü
dalga boyum kalakaldı dalında
çöllerde tuba dalının
kısas-ı enbiya çıkmazındayım
ses... ses... ses...
söz!..
zinhaar!
kentlere taşınmış çoban aldatan
bunca mahlukat içinde
bir tek benim dilimi anlamadı
süleyman
örümcekli ağılar katıktır ekmeğime
azığımın ortağı bukalemunlar
tur dağında şavkımadı ilk ateş
ne altın buzağısı oldu ineklerin
ne de altın yumurtladı yalvaçlar
marangoz, meryem'in korusundayken
tabutçular baltaladı vahamı
yongalarım alev oldu roma'ya
lat, menat, uzza, hubel'e inat
ilk şeytanla seviştim
âyetleri söylenmemişti daha
âdem'den önce de varım sonra da
YÜREĞİNİ
DÖRT AÇ SEVDAM
beni sevmek
en çok sana yakıştı
sırtlan sinsiliğinde sokulur
sevgilere korkular
yüreğini dört aç sevdam
gönlümün tan vaktidir
gözlerindeki yangın
üç sesli bir kuş
konar kirpiklerine
gizil sevdaları diller
yer altı sularına benziyor
aşkın
soluğun soluğumda
baharlar
soluğun
toroslar’dan esen poyraz
dağlı çiçekleri taşır
içime
seni sevmek
en çok
bana yakışır
yüreğini dört aç
sevdam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder