(17 Temmuz 1992, Sakarya
- )
Ailesinin tek çocuğu. 2014 yılında Gazi
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü başarı ile
bitirip, devamında formasyon belgemi alarak Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği
yapmaya hak kazandı. Yedi yıl resim eğitimi aldı. Ayrıca 2013 yılında Çankaya
Halk Eğitim Merkezi’nin açmış olduğu aşçılık kursunu başarı ile bitirip okurken
yarı zamanlı olarak aşçılık yaptı.
Şiirleri, Bahçivan, Edebiyat
Ortamı, Hece, Kafkaokur, Kurgan, Şehir Edebiyat, Şiirden vb. gibi dergi ve
fanzinlerde yayımlandı.
Ödülleri:
2012
yılında Roza Edebiyat Ödülü’nü kazandı.
Yapıtları:
Öykü Kitapları:
& Büyüklere Masallar (2012, Roza Yayınları)
BAHÇELİEVLER
O. Ö.
için
Bahçelievler Ankara’nın bir semtidir
Sağında bir bina, solunda bir başka bina
vardır
O iki binanın ortasında bir ilkokul
O ilkokulun karşısında bir başka ev
Yana yatırılmış acılar, dikey mutsuzluklar
vardır
Dibi görünmeyen derin sular
yoktur insanı çapraz yıkayan neşe
yağmurları
Kuruttum, kuruttum, kuru topraklara
Topukladım tüm sokaklarını
Mutfaklarında pirana yetiştiren
kafelerinden
Balkonundaki saksılarına acı eken
kadınlarından karıştım
Bir lirik şiir yazdım, sildim, yazdım
Soldan sağa boydan boya geçtim tüm vücudunu
Bahçelievler’in boğuk, basık evlerine
gittim
Duvarlarında kirişleri olan odalarına
Turuncu perukları olan, göçmen işçilerin
çalıştığı zamanları
İki yatağı birleştirip bir yaptığım
zamanları
Değiş-tokuş yaptığım zamanları, koyu yeşil
üzerine dikey şeritler
-dikey şerit: bir kalbin yan yatmış
halidir-
Bunlar zor zamanlardır, kitap okumaya bile
vakit olmayan zamanlar
İstanbul-Ankara uçak yolculuğu arasına
sıkıştırılan zamanlar
Öyle zamanlar bunlar, cıvık aşk filmi
kokardı
Bahçelievler metrosunda karşı karşıya
geldiğimizde
Bir el bir ele sarılırdı, gizlice
Sana şiiri sevdirdiğim zamanlar
REMİL
Duvarın üzerinde bir kuş, Kuşun kanatları
anahtar şeklinde, Duvarın arkası uçurum
Uçurumun arkasında gerçek yüzü var
yeryüzünün
Katı kadın yokluğu yeryüzü
Başka bir kadın daha var ama, kadın-
ın üstünden uçak şeklinde bulutlar
geçiyor, Ruhani olarak yüksek
bir insan bana bakıyor
Balıklar, mercanlar, bir sürü küçük
küçük renkli balıklar
Bir kadın mı erkek mi belli değil
Senin içinde bir yılan var
Dişinin bacaklarına dolanmış
Bir cami minaresi bir hilal biraz boşluk
Havaya uçmuş yerinde değil
Camiyi koruyor bütün bu sema
Bütün bu gökyüzü, bütün bu boşluk
İstanbul’un üstünde havada
yükselen
Benim yeryüzüm yok hep böyleyim
Sen annenin sol elinden düşüyorsun yere
Seni sol elinden düşürmüş annen
Annenin duasısın sen, iki elini açamamış
Parçalanan yırtılan etek uçları…
Acılar insanı güzelleştirir
Tüm ömrün boyunca düşecek
gözlerinden
SÜREKLİ
AT KOŞUSU
Tıkır tıkır tiki takta tak tak tıkır mıkır
Tiki takta tak tak, tak tiki tik tak,
kırılır
Bir kadın, susar da, yer yarılır
Bir anne, bir çocuk için
Ama sadece bir çocuk için
Kendi çocuğu için asla susmaz
Bir çocuk annesi susarsa kırılır
Bir çocuk ve bir anne
Ellerime bakıyorum uzun zamandan sonra
Ellerimde binlerce yıl ve birkaç ufak yol
Aşağı tarafında bir ev hafiften sol
İki odalı, biri küçük, üç küçük tencere,
dol!
Yukarıda yağmur, aşağıda yaralı bir kol
Tikitaktaktikitaktakşapşikişikşaktitkitoktokşok!
Ellerime bakıyorum uzun zaman sonra
Ellerimde kirli yeşil bir halı
Ve bahçesinde upuzun bir at kaldı kalalı
Ben ondan alacaklı o benden
Köşede eski bir kilim ve yeşil halı yaralı
Büyümeyenbüyüyemeyenbüyütülmeyençalı
Temizleyemezsin bir çocuğu yıkasan da
Senden alacaklı bu eller, çamurlanmış ve
karalı
Sen çoğu zaman dünyadan bir alacaklı gibi
Unutmuş yaptıklarını, bir çeşit cins kumaş
Hamurunda var ama bu senin, bir asalet
Büyük okullarda okumuş da büyük şeyler
öğrenmiş gibi
Kalbinde bir çeşit aslan yatıyor, bir çeşit
bir cins yılan
Sırtında bir karalama, orgazma edici duman
Çok büyüdüm, gereğinden çok
Çok kalsiyum çok protein yedirdiler bana
Fazlası ile çinko, balık yağı
Gübremi mi çok koymuşlar
Bokun içinde unutulmuş bir tohum gibi
Hastalıklı ve bereketli
Bir damla biri tükürse bari diyorum
Biraz yıkasam kendimi, biraz temizlensem
Bu kadar harala gürele, bu kadar enfeksiyon
Böyle yüksek tansiyon…
Tıraş olsam çocukluğuma dönsem
Ellerime bakıyorum, senden geçen
Direksiyonda kalan, dünyanın tüm
arabalarına küfreden
Yağa daldırılmış, yağı çıkarılmış
Bir kırk haramide kafasını kaldırıp dese ki
O yağ bizim yağımız
Biri de çıksa dese ki bu kadar yağ ellerine
yeter
Yanacaksın!
Sen çoğu zaman dünyadan bir alacaklı gibi
Bir kuşu öldürür gibi
Hıncını bir kuştan almak
Kuşunu kedi yedi diye kediyi idam etmek
Böyle birisin işte sen
Böyle yarım kalmış, ertelenmiş
Peltelenmiş
Sürekli yanımda taşımak zorunda kaldığım
bir diş ağrısı
Bir baş ağrısı, bir kalp ağrısı
VALAR
MORGHULİS
Sebyy
için
Bir yerlerden başlamak lazım
-ince, tatlı bir yerlerden
Müzik dinliyorsan mesela, konçertolardan,
operalardan
Kalkıp sesini açma isteği uyandırmalı
Bir dalı tutacaksan mesela
En yeşil, en taze yeri olmalı
-olmalı ki tatsın insan elinden acıyı
Öyle ağır olmalı ki yaşamak
Ezmeli seni, nefes almana izin vermemeli
Acıyı en aza indirgemeli
Gelip bir kahraman gibi
Dönüp baktığında aynaya
Bileklerini kesme isteği uyandırmamalı
Ağlatmamalı mesela
Yaşama arzusunu arttırmalı
Bir yerlerden başlamak lazım
Yolda doğuran gebelerden, savaşta
ölenlerden
Dur demiyor kimse
Yanlış yerlerden, başlamak, bakmak
-daha ileri taşıyorum bunu: bakakalmak
Seni sevmeye başlamak
Mesela ben seni her sevmeye başladığımda
Zan altında kalıyorum
Bana çevriliyor tüm adımlar
Birkaç dakikam bile olmuyor
Sevmenin o en ağır can havli gelip çöküyor
Seni sevmek demek koşmak, sürekli
Ben seni her sevmeye başladığımda
Zan altında kalıyor vücudum
Kalbimden bir tren geçecek kadar bir şeyler
kopuyor
Zan altında-
Başladığım tüm yerler, un ufak
Kemiklerimi eze eze geçen gece
Bir halıyı katlayıp başka bir köşeye
kaldırma
Vakti geliyor
Zan altında kalıyorum, görmüyor musun?
Önceden sana ait olan
Senin olan
Artık bir savaş alanı
Şimdi kemiklerimi eziyor kahraman gece
Başladığım tüm başlangıçlar
Başlamaması gereken bir baş oluyor, bitiyor
önümde
“hadi hayran kal cesaretime”
*Şiirler, Cengizhan Genç'in izniyle yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder