E, nerede kalmıştık?
Eski bir başlangıç
‘yeni e’ dergisi ve yeni bir gelenek. Zıt gibi görünenin iç içeliğiyle yine
yoldayız.
Yol ağzında değiliz
ama. Nereden gideceğimizle ilgili kararsız hiç değiliz.
Denizlere akan
suların milyonlarca yıldır aka aka çizdiği yolları görüyoruz. Bizden
öncekilerin ayak izlerini görüyoruz. Hayatı görüyoruz.
Hayatın önümüze
getirdiği ironiyi de seviyoruz. Hani, Nasreddin Hoca’nın “dünyanın merkezi
burasıdır” dediği yerdeki türbesinin ağır asma kilitler vurulmuş kapısı gibi.
Edebiyat sanat
mizah dergilerine ilk mühür vuruluşu değil bu elbette.
Doğrudur; mühür
kimdeyse Süleyman odur. Ve dahi, “verin ki basak bağrına mührümüzü” diyenlerin
de bir sözü vardır. “İriş Dede Sultan’ım iriş” diyenlerin bir çağırdığı vardır;
ya Dede Sultan? O kime der “İriş Dede Sultan…” diye?
Biz kime deriz?
Hayatı var eden
sınıfı biliyoruz. “En bilgin aynalara / en renkli şekilleri aksettiren”leri.
Tanrılardan ateşi
çalan Prometheus’un selamını getiriyoruz; Marko Paşa’nın ve diğerlerinin.
Biliyoruz ki, yalnız değiliz. Sandıkları kadar “az” hiç değiliz.
Öyleyse, haydi!
***
Edebiyat, estetik,
eylem, emek, epik, evrim, ekoloji, enternasyonel, evrensel… Hangi harfi alsak
böyle listeler yazılır kuşkusuz. Yine de “e”nin yeri ayrı. Yeni e, yine e…
Büyük bir
içtenlikle “E, nerde kalmıştık?” diyebilmemiz ondan.
Yeniden merhaba.
Ve yine haydi…
Biz kazanacağız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder