1 Eylül 2007 Cumartesi

Senin de…

Senin de…



Senin de bir öykün var mıydı anlatılacak / yazılacak / okunacak?
Senin de düşlerin var mıydı mavi kanatları kırılmış?
Senin de umutların var mıydı?
Senin de melodilerin var mıydı ara sıra dilinin ucuna takılan, mırıldandığın?
Senin de limanların var mıydı sığındığın? Benim üç limanım vardı. Bir: baba evi; iki: ak­rabalarımda bulamadığım sıcaklığı kendilerinde bulduğum dostlarım, dostlarımın sıcaklığı; üç: ailem.
Senin de salıncakların, parkların, uçurtmaların var mıydı?
Senin de içinde saklı tuttuğun buzlu kıyıların, gizli koyların var mıydı?
Senin de elinde tuttuğun ve kimseye kaptırmak istemediğin balonların var mıydı?
Senin de söyleyemediğin, boğazında düğümlenen düşüncelerin var mıydı?
Senin de gidip dönemediğin yolların var mıydı?
Senin de göğe baktığın durakların var mıydı?
Senin de seslerin, yüzlerin, sokakların var mıydı duyamadığın, göremediğin, bir daha asla uğrayamadığın?
Senin de yüzünü okşayan serin sabahların var mıydı?
Senin de eğilip öptüğün denizlerin var mıydı?
Senin de hüzünlerin, kederlerin var mıydı dört duvar, bir tavana toslayan?
Senin de balkonların var mıydı pencere önlerinde sardunyaları üşüyen?
Senin de serçelerin var mıydı balkon demirlerine tüneyen; guguk kuşların seninle sabah­lara uyanan?
Senin de ayrılıkların var mıydı akşamla örtünen, geceyle gizlenen?
Senin de çocukların var mıydı olur olmaz canı sıkılan ve ansızın büyüyen?
Senin de uykusuzlukların, karabasanların var mıydı günlerce süren?
Senin de yolların, yolcuların, yolculukların var mıydı döndüğün / dönemediğin / bekledi­ğin sürekli?
Senin de suları eksilen / kuruyan çiçeklerin var mıydı?
Senin de sinemaların var mıydı içinde kabuklu yemiş yenen?
Senin de camların var mıydı yağmurun yağışına baktığın?
Senin de kalmak istediğin bir yerin var mıydı, şimdi yok olan?
Senin de ardında bıraktığın / bırakmak istediğin şehirlerin var mıydı?
Senin de korkuların var mıydı bir makas gibi göğsüne saplana?
Senin de bir yaşamın var mıydı hudutları çizili?
Senin de…
Senin de…
Senin de…
Senin de…

11 Ekim 2005 / BURDUR

Şükrü KIRKAĞAÇ

Hiç yorum yok: