1 Eylül 2007 Cumartesi

Üvey Sokakta Ödünç Kederler

ÜVEY SOKAKTA ÖDÜNÇ KEDERLER


Aslında bu mektubu “Düzyazı: 100 Yazı” adlı kitabınızı edinip okuduktan sonra göndermeyi düşünüyordum. Kitabınız yayınlandığı günden beridir izini sürmekteyim. Antalya’da bir kitapçıda kitabınızı gördüğümü hatırlıyorum, ancak kitabınızı elime aldığım halde cebimde yeterli param olmadığı için o gün alamamıştım. Bir ay sonra kitabınızı almak için o kitapçıya uğradığımda kitabınızın satıldığını görünce bir yandan üzüldüm, diğer yandan da sevindim. Sevincim şiirlerinizin, yazılarınızın ve açık mektuplarınızın başkaları tarafından da okunmasındandı. “Radikal Kitap”ın 26 Ocak 2007 tarihli sayısında Vural Akarca tarafından adınıza yazılmış olan mektubu görünce size yazmış olduğum mektubu fazla geciktirmenin bir anlamının olmadığını anladım. Bir yazara ardı ardına mektup gönderilmez diye bir kural yok ya!
Neden siz de kendinize bir açık mektup yazmıyorsunuz / yazmayı denemiyorsunuz Haydar Ergülen gibi.
Böylece hem mektubunuzun binlerce kişi tarafından okunmasını sağlıyorsunuz, hem mektubunuzun postada kaybolmasını / mektubunuzun başka posta kutularına bırakılmasını / posta kutularında unutulmasını / posta kutularını karıştıran haylaz çocuklar tarafından yırtılıp atılmasını önlemiş oluyorsunuz.
Neden siz de kendinize yazılmış olan açık mektupları okumuyor, o mektupların izini sürmüyorsunuz. 1982 yılından bu yana “Karşılığını Bulamamış Sorular”* eşliğinde önce şiirlerinizin, sonra düzyazılarınızın ve mektuplarınızın izini sürer oldum. 2000 yılında Can Yayınları tarafından yayınlanan “Haziran, Tekrar”** adı altında topladığın açık mektuplarını okumaya başladım. O gün bugün’dür yazdığın tüm açık mektuplarını gözler oldum. “Gittiğin yerlere gittim, döndüğün yerlerden döndüm, kaldığın yerlerde kaldım: Kaldığın yerlerde kimseler kalmasa bile.” Yazmak için çok mu geç kaldım?
Mektup yazacak kimseniz yok mu? Mektup, kime yazılır ki zaten? Mektubun sizden başka yakını yoktur. Mektup, hatırlayınca ya da hatırlamak için değil, unutmamak için yazılır. Unuttuklarınız sizden mektup beklemez..”
“Sanki kelimeler karanlığımız, söyleyince de, yazınca da, susunca da, okuyunca da. Sanki kelimeler duvarımız, örülünce de, yıkılınca da, çarpınca da..”
“Daha fazla yazmak için daha fazla şey var da karanlık yoruyor insanı. Bu karanlıkta bahçenin sesini duyamıyorum, akşam ne zamandı bilemiyorum, gözlerimi nereye koymuştum, ellerim nereye gitti, yağmurlar çocuklar gibidir, bir buluttan göz bulamazlarsa niye yağsınlar, nereye yağsınlar, hayat, bahçe, şehir, insan, çocuk, masumiyet, vesaire vesaire… Ne söylesem fazla, ne söylesem az, mektup da fazla, zarf da.”
“Yalnızlığın bir kelimeden ibaret olması sizi yanıltmasın, dünyanın en uzun cümlesidir…”
Yalnızlığa, sessizliğe, ıssızlığa, kimsesizliğe iyi gelir tüm bu açık mektuplar…
Sonra 2005 Mart’ında “Üvey Sokak”a *** bıraktınız açık mektuplarınızı. Gri Yayınevi tarafından yayınlanan bu mektuplarınızın izini ise yayınlandıktan sonra sürmeye başladım. Önce Antalya’da, sonra Ankara’da aradım mektuplarınızı… Mektuplarınıza ulaşamamıştım bir türlü. Sonra mektuplarınızın izini Afyon’da buldum. Beni mektupsuz koymayacağınızı biliyordum. “Mektup geldi.” Afyon’da buldu beni.
“Mektubu göndermek, onu terk etmektir. Bu yüzden göçebedir ruhu, beyaz kâğıttan aşağıya düşen, bir mektubun terk ettiği kelimelerin… Evlerin niye başı ağrır biliyor musunuz? Postacılar bazen gülümsemedikleri için. Henüz adresi yazılmamış bir zarf, kimsesiz gecelerin boşluğu ve o gecelerde görülen rüyaların ağırlığıyla dolar taşar.”
2005 yılı Eylül’ünden bu yana; “Ben buralı değilim demenin artık anlamsız olduğu yerdir burası. Biraz muhafaza etmeliydin, bir sokak için, bir ağaç için, bir yol için bir yerde, bir şehirde kalmanın, ısrar etmenin hazzını yaşamalıydın!” kendimi ne çalıştığım şehir olan Burdur’da, ne de eşim ve çocuklarımın bulunduğu / yaşadığı şehir olan Antalya’da bulamıyorum. Mektuplarınız / şiirleriniz / şiir kitaplarınız… Araya yollar / yolculuklar giriyor… Sırt çantamda şiirler, şiir kitapları, öyküler taşıyorum… Mektuplar, şiirler, öyküler kılavuzluk ediyor bana… yalnızlığıma… ıssızlığıma… terk etmek istediğim ama yakamı bir türlü bırakmayan kentime… kendime…
Otobüs biletleri koleksiyonuna başladım… Mektupların, mırıldandığım şiirlerin yanında şiir kitaplarımın her birinin arasından biletlerim, kuşlar, balkonlar, sokaklar, şehirler, umutlarım ve biriken hüzünlerim çıkıyorlar.
“Biz bildiğimizi yazsak ne olacak ki, onlar hep bildiğini okuduktan sonra?” Biz ne söylersek söyleyelim, onlar yine hep bildiğin okuyacak ve ben yine hep böyle gidip geleceğim Burdur – Antalya arasında.
“Zaaflar, günahlar, sevaplar, iyilikler kötülüklerle dolu bir torbayı sırtına alan dervişle şair bir bakıma aynı yolcu değil midir?”
“Şiirler, çocukları gibidir bir şairin, tıpkı çocuklarıyla uğraşması gibidir: Zor, yorucu, çileli ve sonunda hiçbir şey beklememe özverisi. Yazarsın, büyütürsün, yetiştirirsin, sonra senin olmaktan çıkarlar, senden çıkıp giderler.”
Sonra şiirler kâğıttan birer uçurtma olup bize, okurlara, kendini, hayatı, şiiri sorgulayanlara birer açık mektup gibi ulaşırlar, kimi zaman onların elinden tutup deniz kenarında yürüyüşe çıkarlar, kimi zaman onların sırt çantalarında onlarla yola / yolculuğa koyulurlar.
“ şiirsiz ve aşksız yaşayamayan bir adam için, abartının anlamı hayattır. Hayatı başka türlü yaşayamamaktır. İyi de şiir ve aşk olmadan, hayat başka türlü yaşanabilir mi?”
“Ne yazın var ne güzün, ne bu şehirde bir yerlisin, ne başka şehirlerde bir yabancı.”
“Sonra yitirdiği şeyi aramaya başlıyor çocuk, şiir öyle uzakta kalmış ki, ne yapsa ne etse bir daha o yitik ülkeye dönemiyor çocuk. Belki pişmanlık, keder, üzüntü içinde kendimizi sık sık bir gözyaşı vadisinde bulmamız bundan, o vadide boğulmak da var, çünkü sessizdir gözyaşı ve yankılanmaz ve yalnızca birikir. Bu cümleyi dindirmeli. Hiçbir mektup, hiçbir düzyazı annedeki gözyaşının acılığına yaklaşamaz çünkü. Hem de çocuk ile anne arasında bir vadi var: Aşk var. Sarptır aşk, çocuk büyüdükçe düzyazıya yaklaşır, mavidir aşk, anne büyümez çünkü çocuk kadar, bu yüzden mavi kalır anne, mavi kalır aşk. İkindi güneşinin altında hayatına bir gölge arayan çocuğun aklına ne vadi düşer ne uçurum, çocuk ruhuna bir bahçe arar, mavi bir bahçe.”, “Herkes görünüşte bir şehrin, bir kasabanın, bir evin sakini. Bir şiirin sakini olanlar da var.”
Ben sizin, şiirinizin, şiir tadındaki düzyazılarınızın 1982 yılından bu yana sakiniyim; o şiirin benim şehrimi terk etmesine asla izin veremem. O benim bulunduğum sokaklara, evlere girmeli. Benimle balkonlara çıkmalı, sardunyaları sulamalıyız birlikte.
“Yaz. Yaprak var da rüzgâr yok. Kelimeler esmiyor.” Bahar. Yol var da yolcu yok. Tüm otobüs seferleri iptal edilmiş, uçaklar kalmıyor. Mavi var da beyaz yok. Deniz mavi, gökyüzü mavi, hüzünler mavi, şiirler mavi, kederler mavi, kumsallar, parklar mavi. Bir de uçurtmalar!... Mavi.
“Yalnızlık değildir mavideki hüzün, tenhalıktır.” Yola çıkmak istemiyorum artık! Yanıma maviyi, hüzünleri, yalnızlığı alarak tenha kalmak ve ardımda kalanları mavisiz bırakmamak için. “…yol yoktur yolcudan başka,…”
Haydar Ergülen açık mektuplarında, şiirlerinde ve yazdığı her yazıda çocukluğumuz ve gençliğimizden başlayarak, ahşap, balkon, avlu, ev ve taşradan yola çıkarak ve bindiği Ankara-İstanbul trenine bizi de alarak çantasında ‘ödünç keder’lerle yolculuğa çıkmakta ve kendini / bizi ‘üvey sokak’larda ‘karşılığını bulamadığımız sorular’la baş başa bırakarak: “Şimdi burada mıyız? Şimdiye hiç geldik mi? Nasıl bir insan olarak yaşadığımızı biliyor muyuz?”, “ ‘Birbirimize fazladan söyleyebileceğimiz ne var ki?’ Birbirimize, dünyaya, hayata, bizzat yazının kendisine…”
“Üvey Sokak” kitabınızla birlikte izini sürdüğüm üç kitabınız daha vardı. Yasakmeyve Yayınları tarafından 2005 yılında yayınlanan “Keder Gibi Ödünç”, Dünya Yayınları tarafından 2004 yılında yayınlanan “Zarf” adlı kitabınız ve son olarak Toroslu Kitaplığı tarafından yayınlanmış olan seçme şiirler kitabınız “Yağmur Cem’i”. Bu kitaplardan sadece “Keder Gibi Ödünç” **** adlı kitabınızın izini Ankara’da buldum.
“Keder Gibi Ödünç” adlı son / yeni kitabınız ‘Mırıldandığım Şeylersin’ ve ‘Keder Gibi Ödünç’ başlığını taşıyan iki bölümden oluşuyor. Kitabın ilk bölümü olan ‘Mırıldandığım Şeylersin’ deki on dört şiirin her biri yedi bölüme ayrılmış. Kitabın ikinci bölümü olan ‘Keder Gibi Ödünç’te ise altı şiir yer alıyor.
Sözün fazlasına gerek yok. Sözü şiire, Haydar Ergülen’e, kelimelere, dizelere bırakmanın zamanıdır artık.
“Bir ses sesini öpse / harflerin uykusuz kalır”, “Mırıldandığımız şeyler / kalmayınca aramızda / ağızda söz, gövdede teri / bir aşk bunlarla biter” Senin Harflerin İçin
“Çocukluğum, hayatımdan düşen ilk yaprak”, “Keşke gözlerinde tutmasan beni” Yağmurlu Göz Şiire Bakıyor
“Mektup herkese gider, bulduğuna açılır / şiirse kimseye açılmayan o eski mektup / zarfını kelimeler doldurur, sen içine bak!” Şiir; O eski Mektup
“şairler ölünce gurbete mi giderler”, “taşra büyüyünce dile sığmıyor / evimizin önünden geçmiyor tren geçmiyor” Haydarpaşa-Eskişehir-Ankara
“Suya yakın bir kelime arıyordum / mırıldanmak için ahşabın sessiz derinliğini / denizi anlayan bir kelime arıyordum”, ”…bekleyişin kederi de / öyle yıkasaydı içimi, taş avluların / güneşe karşı yıkanma vakti…”ahşap ki bir mevsimdi eskiden / güze hazırlardı hayatı” Trenler de Ahşaptır…
“hem sayılıdır kalbimizdeki odalar / hem kalbe sığmayan şey dostluğa nasıl sığar?” 7 Okuma Parçası / 1 Dostluk Üzerine *****
“Nasıl yenildik ama / yıl bindokuzyüzeylül / dak’ka bir gol bir” Düz Şiir
“çalınacak yalnızlık mı var başkasında / hem yalnızlıktan başkası mı var”, “aşkı yazsam kâğıttan utanırdım, o benden mahcup / zeytine uzansam dalından kırılırdım, benden de çocuk”, “kimse akşamı sormadı bizden / baktım herkesin gecesi başkasına kilitli”, “sözü eksik bırakma içini yakar / fazla da söyleme her yere taşar!”, “Çocuklara göre, şiir ve felsefe / bir ev ödevidir,/ hayat bir şaka kuşudur”, “Çocuktur, hayattır, şaka kuşudur” Elyazısı Gevezedir
“Şair, yenilgiyle başlayan adamdır / şiire!”, “Kimseye yetmez de kendi boşluğu / göz ötekinde kalır / dar hayat, dar cümle, dar şiir / kıskanılacak yalnızca boşluk vardır”, “Şiir neye yarar bir kelime olsun / sökemiyorsa dünyanın dilinden / aşk kalbi yerinden eedmiyorsa / ve hevestir… geçiyorsa!”, “kendisinden başka kiracı bulamaz insan: / Kalp ile dil arasında her zaman / iki insanın vardır birbirinin uzaklığına taşınan”
Dünyanın Diline Düşme Yoksulsan!
“Ben gözyaşı kadar bir kadın arıyorum / Kadınsa bir damla gözyaşı kadar kayıp şarapta”, “Adaya sığınmış rüzgâr gibiyim / gökte tütüyor kayığım / bu sefer ruhuna çek beni / anne içine değil!”, “Aramızdan hiç geçmeden gitti / hepimiz gölgesi eder miyiz bir ikindinin?” Cam Odada Akşam
“Sana bir elma borcum var ama / elma biliyor sen bilmiyorsun bunu”, “Suyu görünce taşmak istiyorum / onun bir bardağı var benim hiç kimsem” Keder Gibi Ödünç
“Bana Ne…?” şiirinde Haydar Ergülen kendi sözlüğünün en fazla kullandığı kelimelerini ardı ardına sıralıyor: Tren, yağmur, ev, hırka, bahçe, kardeş, yolculuk, mektup, gözyaşı, yalnızlık, aşk, taşra, mavi, sessizlik, yaprak, zeytin, derviş, elma, turna, avcı, kelime, şiir, gece, ölüm, şair, sözlüğün olmazsa olmaz kelimesi ben. “Bana ne kelimelerden? / Yoksul değilim ben // Bana ne şiirden? / Gece değilim ben // Bana ne ölümden? / Şair değilim ben // Bana ne kendimden? / Ben değilim ki ben”, “Kuşların gökyüzüne, mavinin günlerimize ağır geleceğine inanır mıydın?”
Diline, yüreğine, heves’ine, gül’üne, yaz’ına, nar’ına, ateşine, akşamına, mırıldandığın şeylere, hüzünlerine, ödünç verdiğin kederlerine sağlık!...

“Senin payına bir yaprak mı düşecek?” Benim payıma bir şiir, bir dize bile düşse yeter…
Neden siz de Üvey Sokak’ta, Ödünç Keder’ler edinip bir şeyler mırıldanmıyorsunuz benim gibi.

Dört gözle “Gazeller” in, “Çizgili Defter” in, “Fazlalıklar” ın, “Eski Yazı” nın, yayıncı bulabilirseniz “Budala’nın Kitabı’ndan” ın, şiir, şiirin sorunları, şair üzerine yazdığınız açık mektupları ayrı bir kitapta konuyla ilgili diğer yazılarla birlikte aynı kitap içinde bir kitap bütünlüğü içinde en kısa zamanda kitaplaşmalarını görmek ümidiyle…
Şiirsiz ve mektupsuz bırakmayın biz şiirseverleri ve Haydar Ergülenseverleri…
“…cümleler bitmez…”

Not: Bu mektup 2006 Nisan’ında kaleme alınmıştır.

* Karşılığını Bulamamış Sorular / 1982, Yeni Türkü Şiir Yayınları, İstanbul, 64 s.
** Haziran, Tekrar / 2000, Can Yayınları, İst., 222 s.
*** Üvey Sokak / 2005, Gri Yayınevi, İst., 333 s.
**** Keder Gibi Ödünç / 2005, Komşu Yayınları (Yasakmeyve), İst., 94 s.
***** Üvey Sokak / s: 151-152


Şükrü Kırkağaç

Hiç yorum yok: