28 Kasım 2012 Çarşamba

MUSA ÖZ

(4 Mayıs 1959, Hasgebe Köyü, Serik / Antalya - )


      İlkokulu, köyü Hasgebe’de, ortaokulu Serik’te okudu. 1977 yılında Gazipaşa Lisesi’ni bitirdi. K.T.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat bölümündeki öğrenimi yarım kaldı.
       Morca dergisinin yazı kurulunda bulundu. Bir süre de yayın yönetmenliğini yaptı. ANSAN (Antalya Sanatçılar Derneği) ve Edebiyatçılar Derneği üyesi.  Antalya’da yaşıyor; evli, Can Özgün adında bir oğlu var.
      Şiirleri Akatalpa, Eylül, Fayton, İnsan, Karşı Edebiyat, Kırk Merdiven, Kıyı, Morca, Mühür, Pencere, Poetik’us, Sincan İstasyonu, Şiir-lik, Yaba Öykü, Yazılıkaya, Yeni Biçem vb. gibi dergilerde yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Hâreli Yazlar (Kedi Şiir Kitaplığı, Antalya)

Şiirlerinden Seçmeler:

AÇIK MAVİDEN HÜZNE

Eski tozlardan bir yorgunluk duyarım

Üveyikler burçak örtünür iştahla

Oradayım akşama kınala elini lafını

Biraz koyun kekiği biraz oğlan otu
Kâfidir bozkırı anlatmaya
Al işte yeleğim sözcükler ise yanı başımda

Elleme hiç zamana küflensin tuzda

Gökyüzü açık maviden hüzne döner
Balkonlar terler avlular güneşe soyunur

Böceklerin boşluklarını elle ilkin
Sabaha eğilmiş ikindi sonunun güleç sesini

Bir atmaca gökyüzünü çekip alır
Bir mektup o göçüğü…
Kuşların doğum anı gibi bir zamanda gel

Her zaman bir acemiliktir yazın gelişi

Bir kuş konar
Hem kırgınlık hem sevinç o gönülsüzlüğe, hem deli…

Kimi ölçersin sonra gülden artanı ölç
Yüzün senin gün ortası kavşağı

Sözlerin darasız mıydı hareli sözlerin

Akatalpa, Ekim 2012, Sayı 154

ATEŞ

Ah, ince kız uykulu kız
Sözlerini kına gecelerinde çoğaltan
Bağı bostanı giydir gönder yola

Topuğu yaralı bir çocuktum daha
Ateşe serin izler çizerdim
Yolu yordamı anlatırdım sana

Dere kenarısın sen, çiziktir gülümsemeni

Döşeğine kına sürün kan uykunda
Suyu uzun öp yenilen
Yüreğini hamarat ateşler eğitti
Avluda eriyen karsın sildikçe terini

Ateşe yoğunlaş, kaşına gözüne dokun
Topuğu yaralı bir çocuktum daha
Ateşi ben
Okşarken gördüm bir ağacın reçinesini

Ah, ince kız uykulu kız

Mühür, Kasım - Aralık 2008, Sayı 22

BİTEN DEĞİLDİR YAZ

Bir dokunuştan yontardım hikâyeni

Oysa her solgunluk bir gökyüzü süsüdür
Yeni uçurumunla tamama erersin

Dere deyip geçme
Kendi yatağında mahcup

Ele alabilir mi duruşunu kadim dostların

Yastık gibi bakardın sonra sen
Kuşlar göç yolları edinir
Yorulan ince bakışlarımı çek üstüne

Bilirse belki bir tek gül bilir
Ağır olduğunu gölgesinin

Gönlüme kalırsa terleyip dursun avlular

Biten değildir yaz bir kırgınlık işte
Koynuna bir mahcubiyet ekle

Bir dokunuştan yontardım hikâyeni

Sakla anıları kelimelerin şapkaların yanına
Eğilir gül sesinin ağırlığıyla
Kokusunu sorsan başı döner tozlarından

Şu çalılığın arkası çocukluğundur

Solarken gül üzülür mü gönül işlerine?

Akatalpa, Sayı: 195, Mart 2016

BULUTLARI VE KUŞLARI

Gökyüzüne karşıyım, sonunda anladım bunu
Bulutları ve kuşları söylüyorum

Omuzları geniştir şairlerin, dizeleri sarkıktır

Göğüsleriyle yürüyor sokağın en alımlı kızı

Çok eski bir göğü elliyorum, tozları uçuşuyor
Bacanın içinde uğulduyor rüzgâr

Bir hançer gibi kara saplanıyor şubat

İçtenlikle karşılıyorum bir günü ve güneşi
Hafifçe sıyrılıp uzaklaşıyorum kendimden

Ama alışıyorum yavaş yavaş yeryüzüne

Bileziklerini dökünüyor bir kadın, göğüslerini dökünüyor
İçim ürperiyor ilk kez görmüş gibi denizi

Islak mı dünya bu sabah, ay kokuyor

Çocuk yaşta âşık oldum bir deli gökyüzüne
Soluğumdaki çiy ondandır

Kuşların karnı zarif ki incitmiyor eşleri

Telefon tellerine ezan sesleri bulaşıyor

Yayılmış da tarlanın kıyısına terliyor o mendil
Doğrulup yürüyor patika

Bir harf devrimi gibi kokuyor entarin

Akatalpa, Sayı: 111, Mart 2009

ÇARDAKTA UYU

Çardakta uyu, yaz kıyısında

İç tarafında ağaçların

Karıncaların gölgesini anlat bana

Yorulan kenarıma dokun
Kuşların yorulan terine

Elinden emekli o tarlaları
Göster bana
Çalışkan arka bahçeleri

Kırları oku da gel
Sevincinden solmuş ayvadana otlarını

Hecelemeyi ezberlet bana
Derelerin derin uykusunu

Çardakta uyan, güz kıyısında
Dış tarafında rüzgârın

Mevsimlerin yolunu anlat bana

Sincan İstasyonu, Şubat 2009

ELMANIN UÇURUMU

Hırkasını giyer bir kış gelir pencereme

Sabahın yoğunluğu dener seni, narın sayfaları
Gül ağacının gölgesine tutun

Çıt çıt eder ay yürüdükçe çalı araları

Önümde bir gök kayrak, iç tarafımda Antalya
Dolarım karanlıkta gün ışığını saçlarıma

Annemin örtüsüdür akşamüzeri gökyüzü

Teknenin yoksulluğunu taşıyıp onarır denizkızı
Bir gecekondu gibi üşür aşk sözcükleri

Şiir kuşanır öğle sonu kumru halkı

Arada güneşe çıkar, elmanın bir uçurumunu konuşurum
Merhaba cep aynam, üzümün eski parıltısı

Uzun bir rüzgârda beyazlaşır saçlarım

Bir el at üşenmeden kuşağına şu Antalya’nın
Karıncaların mezarını onar sabahları

İnanma yıldızları cebimden düşürdüğüme

Bir taçyaprağı dolaşır gözlerinde, buğulanır irice
Bilgiç bilgiç öter durur diken kuşu

Dere benimdi, kimse alamazdı çocukluğumda

Nisan yola çıkar portakal bahçelerine

Akatalpa, Sayı: 115, Temmuz 2009
              
ERİK BULAŞTIRDIM SANA

Uzak bir gece üşür dudağındaki uçukta
Elinin tozlarını ayır benim için

Yaz yağmuru bir ömürde karşılanır

Rüyalarına sarılıp yatan bir kızdın o zaman
Bir tutam çiy düşerdi yatağına

Koyu yürüdün, bulut izlerini elledin

Güvercinin kursağındaki taştır senin kırların
Yaz baharı hafif bir dere getirir

Deniz için halı desenli haritalar çiz

Çukur açar yüreğin göğsünün kiliminde
Hayal evinde dudaklarını silerdin

Gökyüzü için kavilleşelim bu sabah
Anıları oraya sakladım

Çakıl doldur haydi lacivert bohçana

Bir rüyanın eskirken örtündüğü kumdur uykuların
Erik bulaştırdım sana, gül titredi

Mendiline sevinç desenleri biriktir

Papatya kanıyla yazdım sana o mektupları
Nerde uzun kâküllü kuşların göğü

Güzel kızdın, ışırdın, kudretten aşılıydın

Akatalpa, Sayı: 120, Aralık 2009


GÜNIŞIĞI ETEĞİNİ DÜZELTİR

Sevincini hüznünü bir kuşla hesapla
Gülücüklerini sürün de gel yüzüne

Kırlara dokun, el sallayan taze kırlara

Senden bir şey istesem güzel kız
Bulup buşurup verir misin

Kuşlar giyinip gelir iki dirhem bir çekirdek

Bir gül tanırım kırgındır hayata

Dalgınlığınla didiklediğin o dereler kim
Kim sever akşamı akşamüzeri olmasa

Titrek günışığı eğilip eteğini düzeltir

Kumral bir göz değerlenir yüzünde

Yaz
Çardak üzerine atılmış terli bir iç çamaşırı

Öpünce biri dudakların çatlamasa

İki göğsünle eskittiğin yelekli pencere

Düşünü kurarım ben senin
Avlunun, köy çeşmesinin nasıl düşünü kurdumsa

Korumalıyım seni belindeki rüzgârdan

Akatalpa, Sayı: 121, Ocak 2010

HAR

Uzun boyludur sonbahar incedir

Duygusundan yaşlanırım güzelim dağların
Bir salkım üzümle eksilir sonbahar

Sen yollarda göğsünün ışığını açarsın

Bir denizi yanılır kelebekli kızlar
O uzun kanatlarıyla
Aşkın patikasını öğrenir çocuklar

Yurt edinirim yeleğimin solgun kokusunu

Gökyüzü uzaklaşır
Karşılıklı bir mevsimi işleriz

Ellerin sonbahara kapalı iyi ki kapalı

Anı içinde ışır dağın mavi yalanları

Dalgın allıklarıyla gelir Antalya’ya yaz
Durgun hırkasıyla gider sonbahara

Bulutlara dipnotu düşer kuşlar

Uzun boyludur sonbahar dertlicedir

Kime dokunsa deniz, yorulmaktan hafiftir
Üzülür çalılar çizdiği yüzlere
Sevgi yanlısıdır kırların sabahı

Gökyüzü şalvarını toplar akşamüzeri

Beştaş oynarım üstüm başım çocuk

Akatalpa, Ekim 2009, Sayı: 118

İHTİYAR TEKNE

Öyküler yeni, rüyalara kur tümcelerini

Parkasını kim çalmış devrimin hep yoksul
Diye üzülme
Sözcük bulaşmış bir geceyi tamamla

Ortasında sabah olan bir yalnızlığı dene

Omzu yaralı o ihtiyar tekne
Eli yüzü düzgün bir şarkıyla çıkıp gelir

Hatıranı kime gizledin, seninle gelen hatıranı

Ergendin, kınalarından çıkma derdi annen
Sen bir çocukta kurardın rüzgârını

Yarınları koyma torbana zamana güven

Yaz sonu, iliştiredursun ah gezginlere yorgunluğu
Ben bir kez daha yüreğimi bekliyorum
Üzümden güz gelir senden ikindi şefkati

Allar sürdün yıllarca sesinin renginde

Eski yolcusun alfabesiz düşünürsün

Nasıl kaldırmalı bu kuşların uçuşlarını
Bir ayrılık gibi uçuyorlar her zaman

Ömür sürmeyi yeni öğrenmiş alınganlığındasın

Yüksek bayırlar en kanadığın gölgelerdi

Akatalpa, Ekim 2011, Sayı 142

İNCE DEFTER

Sen hesaplarsın pekmezin esrimesini
Güz üzümden daha da kederli

Bir deftere karıştırdım seni ince deftere

Benim iyi kalpli kudret narım
Dolaşır ellerinin derin küçüklüğünde

Kusursa güzel olmak gökyüzü kime ağlar

Gülüşün dere kuşlarından yeni mi geldi
Çocuklar ne de çok oyalanır sesinde

Bakışlarımı toplarım ayak topuklarından

Kimi zaman öyküsüz bir sesle gidersin

Yoruldun da bir gün bir mektubu gül tutundun
Solgunluğundan başladın güne

Kırlar bir güzel konumlanır saçlarında

Güzellikten gayrı uğraşın kalmadı senin
Hadi yola çık rüzgârlı hikâyene

Bir kitaba karıştırdım seni ince kitaba

Kızlar oysa gece yarıları şiir dökünür

Kusursa güzel olmak gökyüzü kime ağlar

Akatalpa, Sayı: 158, Şubat 2013

KARACAOĞLAN MI BAKTI

Yolları açık mı önümüzde gökyüzünün

Ekmeğin ve taşın kokusu buluşuyor

Dargın uçuyor ipine ah, esrik bir uçurtma
Tüylü meyveler gezdir tüylü yerlerinde

Karacaoğlan Türkçesi göğsün, kolların

Hevesin okunur oldu kırlarda

Entarinden koparıp kırlara seriyorum baharı
Bir kuş uçuyor ince belinden

Karalama defteri dudağın, omuzların

Üşümüş mü ağacın uykusu, üşümüş mü kalbi

Terini siliyor gökyüzü uçan kuşlarla

Yürüyorum dere boyu, yoruluyor dere
Gülüşün sıcacık, ısınıyor ellerim

Tozlanıyor kelimeler gidip antik çağlara

İnce boyunun serinliği, sözün serinliği

Karacaoğlan mı baktı, nerden geliyor güzelliğin
Sandık lekesi oluyor en güzel yılların

Geziyorum usulca elini kolunu göğsünü

Akatalpa, Sayı: 125, Mayıs 2010

KIŞ

Her kış yağmuruyla derinleşir insana

Yolların tümceleriyle giyinen kış
Uğrayıp bana sürdürsen kırları

Yenilenir kış çatısı rüzgâr alınca
Yol boylarında derin yürüdüğüme aldanma

Yeni bir kış, eski kışa benzer yeleği

Belki kış kederlenir beni bir gün
Ellerinin son tarafı hep düş otları

Göğsünden kopan gümüş sırmaya düğümle beni

Bir iyice dökümlüdür eteği çiylerin

Bir sabahtan bir yazmaya işlerken şefkat
Ayın etrafında uçar mı kelebekler
Üstü başı sökük bir öykü, diri bir bilinç

Mendilin kollarında ince bir düşünce

Kış açıldıkça giyinen mahcubiyet
Kardelenin üşümüş uykusunda
Senin kadar bilemez kimse kışı ağırlamayı

Kaç gökyüzü gerekir nergisin yorulmasına

Elinde bir atlasla çalışır bulutlar
Ovalara haritaların gölgesini sermeli

Türbanlı bir harf düşer kış karanlığına

Akatalpa, Sayı: 123, Mart 2010

YAZ

Bir daha temmuzu yarasıyla göndermeli

Yazı selamla omuzlarından

Gidiyor anılara kol kola bir yaz kalabalığı

Bir hafif dokunuşla görüyorum yazı
Ah, devinince mendiller yorgun unutkanlıklara
Gözünün gölgesini taşıma yüzümden

Beyaz şapkalıdır yaz, kollarıyla geniştir

Ağaçlara tutunuyor gün ışığı
Bir uzak mektup kalıyor yazla sonlarımızda

Derelerin alın teriyle kuruluyor tarlalar

Sen bulaşınca soluğumun rüzgârına
Yaz, iki eliyle incecik düşler işliyor gökyüzüne
Yollar unutmaktır kırlarda

Yazın yakınlarında ağırdır söz

Uç veriyor bir kadın bahçedeki çocuklardan
Gidiyor yaz tozlu adımlarıyla

Yazın yüklü olduğu kuşların gündeminde

Harmanda işleniyor yazın tarihi
Meyvenin ve bilincin yürek kuvvetiyle

Sabahın kemerinde bir hoşsun bir çoğalmış

Beyaz şapkalıdır yaz, sesiyle uzundur

Akatalpa, Sayı: 129, Eylül 2010

YAZLIKTIR İNCE BEDENİN

I
Ayrılığın anılarına ak düşerse bir gün
Bir mektup sabahı hesaplar

Çocukların serinliğiyle sıva sözü

Yüreğin uzağında söz büyür su büyür

II
Değişmez maddedir dudakların ve dalgınlığın
Zaten yazlıktır ince bedenin

Cep aynalı bir hüzündür eskilerden yağmur

Gölgesi mi var gülüşünün günü yeniler

Nar içi ve üzüm bakışlıdır yatak odaları
Ama daha çok şeftaliyle anılır

Huyu suyu var teninde Havva Anamızın

Yatakta örülür çocukların gölgesi

Aşk içerir yoğun olarak kadınların bedeni

III
Ayrılığın anılarına ak düşerse bir gün
Bir mektup sabahı hesaplar

Ovalardan geçen kamyonlar kadar gençliğim

Aşk yüreğin tozudur, kuşun gagasındaki ot


Akatalpa, Sayı: 201, Eylül 2016

Hiç yorum yok: