Babalar Günü... Bitti.
Babalar
Günü'ydü; saat on ikiyi geçti gün bitti.
Böylesi özelleştirilmiş günleri pek sevmese de insan, uzak duramıyor o duygudan. Bilmem... Belki de durmak istemiyor. O gerçeği reddetme hakkı yok mu her oğulun; yok mu o bir daha yaşanmayacak buluşmanın, yapılamayacak konuşmanın hayalini kurmak hakkı? Gün içinde telefona gidivermez mi eli insanın; kendi haline gülerek? Erkenden uyanıp el öpmeye gitmek istemez mi beden; ruhun inelemesini dinlemeden? Olur bunlar; hepsi olur.
"İyi Uykular" isimli öykümü okudum; bir hüzün yaratıp acıma duygularını kaşımak için değil, elimden başka şey gelmediğinden.
Baba! Artık ancak ardından yazdığım bir öyküden alabileceğim bir kaç satır benim için babalar günü. Kusura bakma, anla beni.
Sesler unutulmaz demiştin hani bir gün; uydurduğunu düşünmüştüm, bilirsin pek güvenmezdim senin hüzünlü hayat tecrübelerine –sen daha rahat anla diye deneyim yerine tecrübe yazdım, zaten o günden beri yazdıklarımın ne kadarı sana ne kadarı bana ait bilemiyorum- ve bu güvensizlikle her sözünü kırk kere sınavdan geçirirdim. Sadece söylediklerine değil, söylemediklerine de güvenmezdim.
Oysa şimdi nasıl da başka bir noktadayım. Sana güvenmeyip, seni reddedip, senden bana kalanları kusup devam edebileceğime inandığım yolun getirdiği uçurumda, duyulmayı bekleyen bir yankıyım artık.
Babalar günüydü. Bitti.
Böylesi özelleştirilmiş günleri pek sevmese de insan, uzak duramıyor o duygudan. Bilmem... Belki de durmak istemiyor. O gerçeği reddetme hakkı yok mu her oğulun; yok mu o bir daha yaşanmayacak buluşmanın, yapılamayacak konuşmanın hayalini kurmak hakkı? Gün içinde telefona gidivermez mi eli insanın; kendi haline gülerek? Erkenden uyanıp el öpmeye gitmek istemez mi beden; ruhun inelemesini dinlemeden? Olur bunlar; hepsi olur.
"İyi Uykular" isimli öykümü okudum; bir hüzün yaratıp acıma duygularını kaşımak için değil, elimden başka şey gelmediğinden.
Baba! Artık ancak ardından yazdığım bir öyküden alabileceğim bir kaç satır benim için babalar günü. Kusura bakma, anla beni.
Sesler unutulmaz demiştin hani bir gün; uydurduğunu düşünmüştüm, bilirsin pek güvenmezdim senin hüzünlü hayat tecrübelerine –sen daha rahat anla diye deneyim yerine tecrübe yazdım, zaten o günden beri yazdıklarımın ne kadarı sana ne kadarı bana ait bilemiyorum- ve bu güvensizlikle her sözünü kırk kere sınavdan geçirirdim. Sadece söylediklerine değil, söylemediklerine de güvenmezdim.
Oysa şimdi nasıl da başka bir noktadayım. Sana güvenmeyip, seni reddedip, senden bana kalanları kusup devam edebileceğime inandığım yolun getirdiği uçurumda, duyulmayı bekleyen bir yankıyım artık.
Babalar günüydü. Bitti.
Yekta Kopan
Yekta Kopan'a teşekkürlerimle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder