5 Kasım 2015 Perşembe

NİSA LEYLA




(15 Nisan 1972, İskenderun - )


      İlk ve ortaöğrenimini İskenderun’da tamamladıktan sonra, Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İngilizce İktisat Bölümü’nden mezun oldu. 3 yıl İngilizce öğretmenliği, 5 yıl kamuda idarecilik yaptı. Antalya’da yaşıyor, evli ve üç çocuk annesi.
       İlk şiiri 16 yaşında yayınlandı. Şiirleri, öyküleri, yazıları ve söyleşileri Afrodisyas Sanat, Amanos Edebiyat, Caz Kedisi, Çağdaş Yaşam, Deliler Teknesi, Edebiyat Nöbeti, Eliz Edebiyat, Evrensel Kültür, Hürriyet Gösteri, Ihlamur, Kurgan Edebiyat, Kurşun Kalem, Kuşak Edebiyat, Mühür, Papirüs, Patika, Sincan İstasyonu, Şiirden, Şiiri Özlüyorum, Temren, Varlık, Yasakmeyve gibi dergilerde yayımlandı. Edebiyatist Dergisi’nin editörlüğünü yapıyor,
Ödülleri: 1991 yılında, Yeni Adana Gazetesi’nin açtığı “Sessizliği Saran Tını” yarışması’nda Türkiye üçüncüsü, 1992 yılında İskenderun Festivali Şiir Yarışması’nda birinci oldu. Mevlüt Kaplan 2015 Edebiyat Ödülü’nü, “Hayal Divan” adlı dosyası dosya dalında 2017 Enver Gökçe Şiir Ödülü'nü (ödülü   Lokman Kurucu’nun “Ne Güzel Suçtur Öfke”  adlı dosyası ile paylaştı) aldı. “Barış (Peace)” adlı şiiriyle 2017 yılında İtalya’da düzenlenen, “5. Ulusal ve Uluslararası ‘Galateo Kenti’ Nesir ve Şiir Yarışması”nın (Premio Nazionale ed Internazionale di Poesia e Prosa ‘Città Del Galateo’) “uluslararası” bölümünde Türkiye’den Volkan Hacıoğlu, Mesut Şenol, Neval Savak, Hilal Karahan;  Vietnam’dan Mai Van Phan; Suudi Arabistan’dan Ali Al-Hazmi; Tayvan’dan Tzemin Ition Tsai;  Irak’tan Malek Saleh ve  Hindistan’dan Sethi Krishan Chand ile birlikte birinci oldu.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Dar Paçalı Dizeler (2014, Yazılı Kâğıt Yayınları, Ank.)
& Yokoluş Bir Sözcükse (2015, Komşu Yayınları, Yasakmeyve Şiir Dizisi: 172, İst., 96 s.)
       Çocuk Kitapları:
& Sihirli Değnek (Çocuk şiirleri; 2015, Mühür Kitaplığı, İst., 78 s.)
       Katkıda Bulunduğu Kitaplar:
&  Remzi Karabulut, 252 Yazardan Minimal Öyküler
& Adil Okay, Şair Kapıları
Kaynaklar:

Şiirlerinden Seçmeler:

AYRILIK MANİFESTOSU

bir sözcük ararken iskelene
rastladın dut ağacındaki sürüngene
geç kalmış bir hece hayata
ve tamamlanamamış olan
anlamına.

uygarlık ilerlemiyor deme
düştüm bir tırnak hareketiyle
senin
gelin başı gökyüzüne

yamıyorum hayatımı zavallı kaşığımla
titreyen yaralı hayatımı
ağzı zor açılan yalnızlığım
hayata kolay lokma

ayrıldık işte
kaldı anlamın bende
dar paçalı dizeler giydirdin
ömrümün son şiirine...

Papirüs, Mart-Nisan 2014

BARIŞ

yine katliam, yine ayakta
umut’tan beri hayattayım.

canlı kalmak gibi
bir sıkıntı yaşıyorum
auschwitz’den beri
birinci dünya savaşı
bana mısın demedi
ikinci dünya savaşı
ve vietnam dahi

sürekli yeşeriyor acılarım
sürekli yeşeriyor acılarım

hitler’dim, gömdüm yahudilerimi
vietnam’da öldürdüm yerlileri
gazze’de emzikli bebeleri
amerikalılaştım
hep öldürdüm, yine öldürürüm

insanım ayaktayım, özgürlük
türküsü aydınlığım
umut’tan beri ayaktayım

şiir yazıyorum barbar şairim
resmini çiziyorum papatyaların
kurallarım var, anayasalarım
her şeyi savaşa göre ayarlayan
barışı özleyen dünyayım

barışa hep gebeyim
barışa hep gebeyim.

PEACE / Çeviren: Mesut Senol

once again a massacre, again on my feet
I am alive since there is a hope.

I have trouble
like being alive
since auschwitz
the world war I
changed nothing
the world war II
and even Vietnam

my pains are constantly growing
my pains are constantly growing

I was hitler, I buried the jews
I killed the natives in Vietnam
and the suckling babies in gaza
I became americanized
I killed all the time, I can kill again

I am a human being on my feet, freedom
ballad seems to be my enlightenment
I am on my feet since there is a hope

I compose poetry I am a barbarian poetess
I draw the pictures of the daisies
I have my rules, my constitutions
I am the world longing for peace
yet arranging everything according to war

I am expecting peace
I am expecting peace.

ÇALI ÇIRPI

kırıp çocukları gençleri
atıyorlar ateşlere;
büyüyor annelerin ve
dünyanın kalbindeki yangın

dönüşecektir elbet
ateş suya
odunlar balığa
nemrut taşa.

ÇEK BİR MAYAKOVSKİ

demişti ki bana Adnan Yücel:
-çek bir Mayakovski !
geçen yılların üzerine
içkisi barış, şiiri devrim
çekiiin bir Mayakovski !

dolunay gecelerinde
akikten kumlar kızıl ateş etrafında
şiirdensiniz bu gece
sevin birbirinizi sevebildiğiniz kadar
dokunun yıldızlara…

Nazım’ı gitmiş vah’ı kalmamış
şairler olabiliriz
zulmü geçiştirmiş, sancımızı örselemişiz
yüreği eskitilmemişlerdeniz
ahenklidir, sesimiz, söyleyişimiz, şiddetimiz!

bardaklarımızı dolduruyor dalgalar
yıldızların
biriktirdiği özgürlükle

demode olmuş bir gurbetin çocukları
bu gece için sevgiyi
heceleyebildiğiniz kadar

nihayetinde bittik
şiirlerin dibinde…
isim babamız Mayakovski
kaydı yine
sonsuzluktan yüreğimize…

Evrensel Kültür, Mayıs 2013

DAVRANIŞ BİLİMCİSİ

‘’beyti, kebab, rakı’’ diyor arkamdaki

yaklaşık sekiz sene içmedim
Nuh’un gemisine bindim, tekim

çoğalmazsam kızma ey ‘’geleceğim’’
yoksulluk yoruyor beni, geyikler ve
biber acılı bir hayat…

Eros! oklarından ödünç ver
fırlatsın beni havayollarıyla
dünyanın yedi harikasına
inan ki yaşamayı özlemişim

alengirli bir siyasi kararla
ciltrettireceğim kesin!
çok süslü bir bulut çoook,
uçağıma bindireceğim
ve sırtını fenerlere yaslayacağım
düzeltilmemiş şiirlerin…

Davranış bilimcisi olmuşsun görmeyeli
Sorular zinciri…

Deliler Teknesi, Mart -Nisan 2013

DENİZ KIZI

dökülen pullarım
sokuluyor unutuş’un koynuna.

deniz kızıyım derinliğini yakmış
bulamayacak olan kendini
hiçbir suda.

sevmek; kurtulmak bunaltı’dan
terk etmek; dünyanın
saçlarına karışmak.
kum biriktirdi hayat
oysa deniz lazımdı bana.

üfleyerek koca caddeleri
yürümeliyim yeniden.
ey kırıklığım
hayat dar, başla…

Hürriyet Gösteri, Sayı: 319, Haziran-Temmuz-Ağustos 2016

DEVRİM

suyla yıkadım dertlerimi
emeğim kağıdından kaçan yazı
görünmeden saklandı
karanlığın koynuna

ateşle yıkadım dertlerimi
devrim, sokağımda uçan kartal
yüklendi tüm insanlığı
sırtındaki sloganla

gök yüzümle yıkadım dertlerimi
insanlık aşkı ekmeğimin içinde
yalın ayak çocuğumun yatağında.

toprak yıkamam dedi seni
topla emeğini işçini terini
var git gerçekleştir devrimini

suya ateşe havaya göm
toprağa gömme beni
günahımdan azaltırım seni.

EVET ÖYLE...

beş gözlü bir ceketle girdi içeri
şiirin göz kırptığı saatte, evet öyle
hayat şekerim düşmüşken girdi kalbime
aşkın gölgeleri duvarımda kim bilir
hangi hırsız umudun peşinde

görünmez bir fecrin ceketiyle girdi içeri
öznenin nesneye yaslandığı saatte, evet öyle
aşka bağlayarak yaşadığımız zamanı
oturmanın güzellemesini yazdı

gençliği sırtında bir ceketle girdi içeri
yüzünde bilge bir akım ve ateşin icadı, evet öyle
kutsal bütün kitaplar adına
rüzgârlı şiirler bağışlayarak
yersiz yurtsuz gözyaşlarımdan girdi

göğü yeryüzüne ilikleyen bir ceketle girdi içeri
sözcüklerin saklambaç oynadığı bir saatte, evet öyle
kırık kalbimin ve onulmaz boşlukların
yasına soyunurken
elinde bir demet güneş, şarkılar şarkılar yüzünde

balkonu çocuk biriktiren bir ceketle girdi içeri
ve ceketini astı yalnızlığıma, evet öyle
ezber sayılardan ödünç günlerdi
duvardan sızıyordu aşk
soylu bir sonsuzluktan içeri, evet öyle...

İYİ AKŞAMLAR

İyi akşamlar’ını alıyorum
her akşam esnafın
alıp cebime koyuyorum
kapısına gelene kadar
yalnızlığımın.
iyi akşamlar’ını alıyorum
her akşam esnafın
filmime konan
sardunyalar, ne güzel !
ne güzel’i gözlerinden öpüyorum.

dizili selam gibi
sek sek oynayan dükkanlar
kutsallık kadar iç açıcı
iç açıcı’yı her akşam
aç karnına alıyorum.

dünyanın bütün çocukları
çiseliyor kalbime
böyle anlarda seni
daha çok seviyorum.

Sincan İstasyonu, Temmuz- Ağustos2013

PERDE

temmuz alındı. bir çırpıda geçti
ve durmadan; ağustos’un sesi
dün yine dertleşirken
ışıkları törpülenmiş yıldızlarla
ömrüm, önümden geçti

Temmuz, ağustos, yıldızlar
mermerin sesi
tandırın boğucu güneşi
nasıl bir yer bu
esrik, savruk, özgür, hüzünlü
rüzgarın pelerini…

Çağdaş Yaşam, Mayıs 2013

SEVGİLİNİM

sana konmayayım
bir parça dünyaya mı kanayım

senden geçip sokakları mı seveyim
üstüme başım meşk kokarken
ölüm mü sarayım, yalnızlığa mı
dolanayım kolların dururken
sesin yeterken hüzne
hülyalara rüyalara mı dalayım ?

deli miyim

sana akmayayım
bulutlara mı dolayım
kalbin varken
yağmurda mı ıslanayım
sıcak kucağından
döven çöllere mi gideyim?

deli miyim

adın düşse içime iyileşiyorum
üzerini çizip kuyulara mı düşeyim
sözcükler ışırken ağzında
kuşların peşinden mi gideyim
bahardan nergis mi dileneyim
sen yeşerirken kalbimde?

deli miyim

sağanak ışığım, aydınlığım, ateşim
senden geçip güneşe mi sığınayım
gönlüme dağılan şefkatini
dağda, kurtta, yılanda mı arayacağım?

deli miyim

seni seviyorsam,
aklımla savaşıp,
toprağa mı gömüleyim
yokluktan gelmişim
geri mi döneceğim?

deli miyim?
deliyim !

SURET

duvardan bir sal yapıp annemin saçlarına
bir güzellik yapsa da bulutlar uçuşsam gözlerine
gözleri yangından çıkma birer elmas
ayarı artıyor ruhu yükseldikçe

annemin derme çatma müziğiyle saraylar dolusu
krallar saltanat sürdü bu yüzyılda
sonra ver elini gökyüzünün gözü görmez oldu
"saman sarısı" hayatın artık hiçbir süsü...

çaresizlikten çare'yi bile "siz" kıldım annem-
siz, siz, siz avutamıyor hiçbir eklem hiçbir his
dolusu beşer. ne olur avucuma düşsün biraz
helyum biraz azot biraz da başka bileşenler
belki dostudur atomcuklarımın teselli eder

kağıttan can yaptım sevdadan dalga yayınları
boyutunda elbiseler. yitirmek denizde mi
uzayda mı ne fark eder? katı bir et parçası her suret
öp ve terk et!

ŞOFÖR

beni istemiş olabilir mi
annemden
eşofmanı minibüs
minibüsü ceylan

kaçırıyor maviş söğütlerini
dikiz aynasından

radyo şiir şakıyor
tüm antakya ayakta

bir isyan
bir yaş asi nehrinde
gözyaşı düşmüş olabilir içine

beni sevmiş olabilir mi gerçekten

basıyor gaza
kalbi kayıp ormana…

Sincan İstasyonu, Mart-Nisan 2013
Yayınlanan ilk şiiri

UYANDIM ŞİİR İLE

“uyandım şiir ile
sildim gözlerimden sızan hasret dizelerini
adının harfleriyle öptüm yanağını yeni günün
kalbimi sabır burcuna ayarladım…”*

uyandım şiir ile
küstüm kalabalığımı dolduran pencerelere
hüznümü döven rüzgarın dolarken şiirime
seni severek iyileşti saatlerim.

uyandım şiir ile
kızaran ömrüme bıraktığın öpücüklerini
hiçlik’ten koparırken ses çıkarmadı sartre
zamandan bağımsız yaşadığım sürgünün
şiirini değdirdi dudaklarıma.

uyandım şiir ile
zamanın gergefi dokurken bizi aynı gezegene
kalbinin gönderine aşkı çektim deniz şefkatinde
isminle hayata açıldı kapım.. ey ruhum !
yazarak gebe kaldın sevgilime…

*Serkan Engin

Afrodisyas, Mayıs-Haziran 2014

YAY

kendimden çıksam
geceye çarpıyorum
geceden çıksam sana
nerede kalmıştık ey kalbim
kalbimden çıksam kuruyorum
kurumasam bir yay
asitli hayata !

kendimden çıksam
sana çarpıyorum
senden çıksam acıya
dökülüyorum ey kalbim
dökülüyorum asite

yangından çıksam su
sudan çıksam köz
nerede kalmıştık ey kalbim
kalbimden çıksam
kuruyorum
kurumasam bir yay
asitli hayata !

YOKOLUŞ BİR SÖZCÜKSE

biz yokoluş’a giderken
boşluk, tarifinde hayatın:
maddeden ışığına, şehvetine
ve okurken hazzı, hala yaşarıyor
gözümüz, türküsünü bozmadan

herakleitos hayatın kırık taşlarını
onarmaya çalışırken
ben donmuş, şarkısız beynim
ve çığırından çıkmış mürekkepli
düşlerimle, fıstıklı hatay kadayıfı
yiyorum gecenin yarımında.
halbuki iyi geceler öpücüğü yemeliyim.
ve şefkatli bir rüzgâr
okumalıyım sarmaşık soluğundan
depremler yaratan bende.

biz yokoluş’a giderken
bir savaş alarmındaki hücrelerim
yaralı kalbime üşüşüyor.
diğer hayatlardan sesler
yaşadıklarından habersiz
bir salyangoz gibi
aynı harfleri konuşuyor

dünya içiyor durmadan
içiyor yoksa dönmeden
nasıl atlatır, içinde yüzdüğü
boşluğu ?

biz yokoluş’a giderken
sevgilim hâlâ uğraşıyor
nehirleri dikmeye.
bense zaman’ın tırmaladığı
umudumu yerleştirmeye
okumayı yeni söken bilge kalbine

istifini bozmadan atıyor nabzım.
etime bağlı ruhum, en ufak bir
kıvılcımda terk edecek
ruhuma bağlı etim
ne kadar rahatlatır beni

biz yokoluş’a giderken
sevgileştirmek hayatı
şiirin derdi…


“Yokoluş Bir Sözcükse” adlı kitabından

Hiç yorum yok: