26 Şubat 2016 Cuma

CENAP ŞÂHABETTİN

(1870, Manastır - 13 Şubat 1934, İstanbul)


       Askerî Tıbbiye'yi bitirdikten sonra doktorluk yaptı. Daha sonra Edebiyat Fakültesi’nde müderris oldu.
       Serveti Fünun dergisinde yayımlanan şiirleriyle tanındı. Yabancı kelimelerle süslü şiirleri yanı sıra makaleler, gezi yazıları yazdı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Şiirleri (Ölümünden sonra, S. N. Ergin, 1934)
Kaynaklar:
A  Abdullah Özkan – Refik Durbaş, Cumhuriyetten Günümüze Türk Şiiri Antolojisi, Cilt 1, 1999, Boyut Dosya Yayınları, İst., s. 22-23

Şiirlerinden Seçmeler:

ELHÂN-I ŞİTÂ

Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş;
Eşini gâib eyleyen bir kuş
    Gibi kar
Geçen eyyâm-ı nevbahârı arar...

Ey kulûbun sürûd-ı şeydâsı,
Ey kebûterlerin neşîdeleri,
O bahârın bu işte ferdâsı:
Kapladı bir derin sükûta yeri
    Karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar!

Ey uçarken düşüp ölen kelebek,
Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek
    Gibi kar
Seni solgun hadîkalarda arar;

Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Na'şın üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervâze
    Karlar
Ki semâdan düşer, düşer ağlar!

Uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar;
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
    Gibi kar
Sizi dallarda, lânelerde arar.

Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
Şimdi boş kaldı ser-te-ser yuvalar;
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgân!-
Son kalan mâî tüyleri kovalar
    Karlar
Ki havada uçar uçar ağlar!

 ***

Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir
Berg-i semen, cenâh-ı kebûter, sebâh-ı ter...
Dök ey semâ-revân-ı tabîat gunûdedir;-
Hâk-i siyâhın üstüne sâfi şükûfeler!

Her şâhsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek!-
Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümîd...
Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma çek
Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd!

Göklerden emeller gibi rîzân oluyor kar,
Her sûda hayâlîm gibi pûyân oluyor kar.

Bir bâd-ı hamûşun per-i sâfında uyuklar
Tarzında durur bir aralık, sonra uçarlar.

Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzân,
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân,

Karlar.. bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun,
Karlar... bütün ezhâr-ı riyâz-ı melekûtun...

Dök hâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök,
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:

Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi.
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi!..

“Bütün Şiirleri”

SENİN İÇİN

Sesin işler gibi bir şûh kanat gamlarıma
Seni dinlerken olur kalbim uçan kuşlara eş,
Gün batarken sanırım gölgeni bir başka güneş;
Sarışınlık getirir gözlerin akşamlarıma.

Doğuyor ömrüme bir yirmi sekiz yaş güneşi
Bir kuş okşar gibi sen saçlarımı okşarken.
Koklarım ellerini gülleri koklar gibi ben;
Avucundan alırım kış günü bir yaz ateşi.

Gönlüme avdet eder her unutulmuş nisan
Ne zaman gençliğini yolda hırâman görsem.
Eskiden pembe dudaklarda dağılmış bûsem
Toplanır leblerime, bir gece dalgın dursan.

Seni zambak gibi gördükçe açık pencerede
Gül açar bahtımın evvelki hazanlık korusu,
Genç eder ufkumu hülyâlarımın genç kokusu;
Sorarım ak saçımın örttüğü yıllar nerede?.

Cebhemi varsın o solgun seneler soldursun
Yeni yıldız gibi doğdukça güzel her akşam,
Gençliğin böyle benimken kocamam, hiç kocamam...

Rûhum, ölsem bile ben, sen yaşayan rûhumsun.

Hiç yorum yok: