2 Şubat 2016 Salı

LEYLA ÇAĞLI



(17 Mart 1970, Karakoçan /Elazığ - )


      Leyla Semizer imzasını da kullandı. Asıl adı Leyla Çağlısemizer.  İlk ve orta öğretimini Elazığ'da tamamladı. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Sınıf Öğretmenliği Bölümü’nden mezun oldu. Halen öğretmenlik yapıyor. Antalya’da yaşıyor; evli.
      Şiirleri, öyküleri, yazıları ve söyleşileri Akatalpa, Bahçıvan, Berfin Bahar, Bireylikler, Eliz Edebiyat, Ihlamur, Lacivert, Mavi Yeşil, Son Gemi, Şehir, Şiiri Özlüyorum vb. gibi dergi ve fanzinlerde yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Saksıda Deniz (2016, Şiiri Özlüyorum Kitaplığı)
       Katkıda Bulunduğu Kitaplar:
&  Son Gemi Antoloji 1 Öykü Seçkisi (2017, Edebiyatist Yayınları, İst., 120 s.)
       
Şiirlerinden Seçmeler:

BİTER Mİ ELMASIN KADIN TUTKUSU

eğerinde elmas tozu gizleyen
tutamakla tuttuğum sözlerimin
ardımsıra dökülen kırıntılarını
karıncalar nasip, kuşlar azık sandı
geriye dönmek için kalmadı ayak izim.

elek yaptılar beni bu dünyaya
eleyip kendimden ayırdıklarım.

rahmi büyürken gözleri küçülen geceye,
imzası pıhtı gibi düşerek,
bir çift süsenle büyüttüğün yüzünün,
gömütünde yediveren hüznünü.
hangi hamarat rüzgara bıraksan
dudaklarında çengi oynatır ıslığın

artık rüzgar geçmez aramızdan usulca
ayrıyken yarımız birlikteyken kırkyama

Eliz Edebiyat, Sayı:  75, Mart 2015

BÜYÜ VE KADIN!

ey tekrarlamaktan yorgun düşen ağız,
konuş ve uyandır !
dilinin altında lavanta keseciklerinde
baygın yatan sözcükleri.
arp ve simbalonların yumuşak
melodisiyle karşılandı
yeryüzüne inen seçilmişler hâlesi.
sen hep buradaydın. kalbi pişmiş çömlekten
hepsi erkek evlatları güruhun.
fısıldaşan pelin otlarından
daha çok dedikoducu:
'Ulu Pan öldü! Ulu Pan öldü!'
otun şifası, pan flütünün çok sesli neşesi.
kimliği belirsiz taş yağmuru, lav külü.
korku ve pan-ik.
musa başka bir denizi
ayakları bile ıslanmadan geçti.
bu ne müthiş keramet, inanılası mit
süs havuzlarında yüzgeçlerin
ısınma hareketleri.
suya sor! müjdeyi aldığın ilk yerde
neden erken bitti vaftiz.
yatışmış şehvetinin hazzına şaşıran
kundakçı azizlerin, kurak iştahını uyandırdın
bunun bir cezası olmalı.
hangi nesne gölgesini geçer
doğru açıyla gelen aydınlıkta
doğruysa bu yanlı, uçarı bıçağın
isabet olasılığı,
kalbini sökecek yerinden.
ellerin, ayakların mengenede
kemiklerinden artakalanla
yakılacaksın...
gardiyanın şarabı, yargıcın şöleni
celladın ipi, odun, katran gibi
diğer tüm giderlerini ölümün
zamanın basamaklarındaki yarıkta
pis bir sırıtış gibi vurdun yüzüne
kutsal kitapların.
‘efsuncu kadınları yaşatmayın’ dedin mi
Onlara öyle mi geldi.
-tanrım ne kadar zamandır burada değilsin?
yüzyıllardır kafiyeli lanet, devlet ve cinayet
çığlıklara dar gelen kulaklarda
hangi inilti, yangının şakağında
bu kadar uzun sürdü.

“Saksıda Deniz” kitabından

HER AŞK KENDİ TAŞINI DÜŞÜRÜR

Tam üç bin yıl önceydi
yine böyle bir gece
göbekbağım ilk gözdağım
üstümden atlayan uçurumların
ucundan dönmüşlüğüm
kimlik sordum çitlerinden atlayıp
kaçtığım aşkların nizamiyesinde
gözbağımdan baktım gizlice
dünyanın yüzünde büzüşen
kıymığı izine dar utancına
kutlu aşklar gazası korkuluksuz
kıskanç tütün tarlasına
saf tutmayan kaygan
sözcüklerin bol mecazlı sefası
gündüz rüyası
birkaç havarinin iltimaslı
eks sesler korosu

Eliz Edebiyat, Sayı:  75, Mart 2015

"NASIL BİLİRDİNİZ"

Hiç bir ölü dik duramaz diye,
kendime tenha bir mezar yeri bakıyorum.
tek’im, haberliyim tekinsizliğinden yalnızlığın.
ve mezarların görgü tanıklığına yatkınlığından

       burda acı üç renktir, bütün anneler kırmızı
       mavi katınca morarır çocuk suretindeki meâl
       kim bu içimde değneğini gezdiren kör,
       mermeri zımparalanmış ölüm taslağı kimin
       nihayet her ömür, anne nüshası idi.

Ayna ayna, söyle bana! "sen leyla’yı nasıl bilirdin" dedim.
dedi: ''kırık kaburgam gibi durmadan batıyordu"
düello silahını seçecek kadar edilgen
dönüp sırtını, kaçacak kadar etken.
tesadüf olmayacak kadar muntazam
keyfi olmayacak kadar zaruri.

       dokunaklı bir eleği geçer gibi geçiyor saçları ellerimden.
       elek hüznünde haklı, saç tereddütünde.

hiç bir şey’di, başka kulaklarda eskitilmiş.
ben duymadan oracıkta konmuştu adım.
bir âhı varsa söz’ün, sesi düştüğü yerde bırak!
cürm’üyle yer değiştirdikçe, ağlasın mısra.
benim payım, tenaşırı bu diyara leyl’a olmak
tanrı sonraki halefim.
ikinci adımda annem beni doğurdu.
gök, yorgun bir döşek gibi üstümüzde uyuyordu..

Akatalpa, Sayı: 202, Ekim 2016

ÖLÜM BİZİ AYIRANA DEK KARDEŞTİK

madem ki vuruşacağız
kan koleksiyoneri bu kılıçlarla
itiraf ediyorum : -kardeş değiliz
kan kokularımız eşleşmiyor
kendimiz olamayan, yanlış eskiz
ağır tahrik altında işliyorum şiirimi
denize şerh düşerek, dilaltı hapım
ağzımda, cenazemle şenlikteyim
saçlarım yaldızlı ilmihal!

'…nedeniyle kapalıyız.'
bakışımsız koyaklarda
harami gönlüme, kapanan kapılara
Açıl! dedim açıl! seni kapatanın adıyla açıl!
kekik kokusunu işvesiyle evcilleştiren denizin

belki bu gri bulutları ikna edebilirdim
silinsin diye cesedimde parmak izlerin
oysa sen durmadan
kelebek tozu avuçluyordun, ben ölüyor
ellerine bulaşıyordum.
Tanrım! biz istemezdik böyle bitmesin finaller
modifiye edilebilsin diye yenileriyle
Ah! bu afrikalı çocuklar neden iştahsız
neden baz istasyonları bunca lirik
bir günde kaç vakit sevişilir tanrıyla...

bir kanayış kıyısından seyrediyorum şimdi
kendime çevirdiğim namlu, ağzımda
ahraz susturucu...
ne zaman alkışlansam bil ki mutlaka kirlidir ellerim
gözlerimi kedi balığının yüzgeciyle kuruluyorum.
çağımın şefkatini süpürürken
pelüş oyuncakların altına.
tüyü bitmemiş sevgili... beynimin çillerini tarasa
şüphe istilasından.
uyruksuz yas geçiyor nizami... derinkol,
bu akdeniz üçümüze dar gelir...

“Saksıda Deniz” adlı kitabından

SUSTALI ŞİİR

merdivenin kaburgasında sıçrayan
küçücük ayak, nasıl da nefes nefese.
çıktı basamakları, ikişer ikişer.

saatin akrebini kuşlara yedirdin,
seni yaşını göstermeyen küçük orospu seni.

doğum günlerin hep bir gün eksik.
çenesi düşük yapmış biri, kolayına gelmiş
seni herhangi bir gün,
herhangi bir şey yapabilecekken,
doğurmuş. Biz diyelim madde yoksunluğu.
boşluk yahut titreyiş.

alt tabakada olur böyle…
hatta sık sık, ne sıklıkla oluyor : _ yani şeyy
herkes aynı anda aynı şeyi yapıyor olabilir mi
zikir, ayin ezberlenmiş iman

memelerin, boynun.

işte seni dava edecek diğer yerlerin.
kefareti ödenecekse bile
salya, tükrük, sperm, meni. mülk edinememeni.

”huzursuz bacak sendromu”
genç bacaklar rahatsız.

”sıvılar her kabın şeklini alır.”
sustalı pezevenkler, boncuklu kelimeleri.

”eldivenli mi olacak, eldivensiz mi”
fakat sıcak su, plastik leğen
bir kaç parça temiz bez mutlaka gerekli.
niye temiz olmalıysa toz bezi gibi
yapıştığın rahim duvarından.
kolları ve yakası iyi çitilenmemiş bu yere
gelmenin bileti.

SonGemi,  Sayı: 34, Eylül 2017

Hiç yorum yok: