HER GÜN MUTLAKA
ÖPÜŞELİM
Nergisime
Gökyüzünün
penceresini aç
Beyaz
bir dua dolsun odamıza
Biz
yine de öpüşelim
Ki
yıldızlar tebeşirle bir şeyler çizerken uzaya
Ki
son trene tam vaktinde yetişememişken
Peronda
bekleyen yere zımbalanmış ruhların arasında
Kırmızı
dudakların siyah beyaz hayaletleri yırtarken
Ki
ben her gün senin yollarına gözcü dikiyorum
Ses
ver diye, nefes ver diye, elini uzat
Göz
göze tutuşalım
Aramızda
herhangi bir boşluk kalmasın
Sarıl
bana
Biz
yine de inatla öpüşelim
Çünkü
kar yağabilir
Kapanabilir
aşk köyüne giden tüm yollar
Bir
insan pek tabi bir çiçeği sevebilir
Tam
o anda tüm sevişenler infilak edebilir
Olabilir,
olabilir
Bu
kirli saatleri bir kenara kaldıralım
Bu
ikinci el kalpleri ulu ormana verelim
Geçmişi
kefene, kefeni güz bahçelerine göm
Som
rüzgâr, değ günışığı, sev
Bize
iki çay söyle eros
Çünkü
biz nedense hep çay içerken âşık oluyoruz
Çünkü
sana pamuk’tan bir ülke örüyorum
Biz
yine de öpüşelim
Bir
otobüse atla, evleri geç, arabaları geç
İnsanları
geç, pişmanlıkları geç
Orta
şekerli uykuları, göz çiçeklerini geç
Son
durakta seni bekleyen o yangına koş
Hadi
durma, sarıl bana
Aramıza
mıhlayalım sevdanın haylaz ruhunu
Ama
üzülmeyelim, üzmeyelim güvercinleri
Çünkü
insan an patlamalarını tutmak isteyebilir
Beyazlar
renklilerle yıkanabilir
Bazen
ay gözyaşlarına tutulabilir
Olabilir,
olabilir
Eğer
edeceksek sevgilim
Hayata
gülerek veda edelim
Ve
o gün gelene kadar
Her
gün mutlaka öpüşelim
“Zula” adlı kitabından
Onur Sakarya
NERGİS
Bir
gün ismini duyarsam sisli bir sabahın…
Bakırla
kaplanmış göğün altında bir sabah
Bir
gün öylesine dışarı çıkıp, öylesine ama
Yani
öylesine yürüyüp deniz kenarına kadar
Garip
aksanlı alaca çiçeklerle konuşup
Yalvarıp
ama öylesine gelmeni, hep gelmeni
Bir
gün ölme ihtimalimize karşı
Bin
mum yaktıracağım gölgeliklerde
Kan
akıtacağım, helva dağıtacağım
Pirinç
havanda erimiş hayal dövüyorum
Gerçek
yapıyorum sisli bir sabah
Yaban
ördekleri geçecek sonra üstümüzden
Sonra
belimize güneş kuşaklarını dolayıp
Papatyalar
arasından pembe pınarlara inerken
Düşlerken
bir insana sarılmanın
İki
ten arasında çaktığı kıvılcımı
Bir
gün hem de sabahın sisinde
Sesini
uçurumlara düşürürsem
Uçurtmalar
taktırırsam saçlarına
Kızıl
gözlü baykuşlar alırsa sonra
Yani
gözlerimden tuzlu suyu fışkırırken sevgimin
Ellerimi
açıp uçurumdan atlayan ruhlara doğru
Yalvarıp
ama öylesine gelmeni, beklerken
Beklerken
güz haykırışlarının arasında bir yerde
Araf
desem değil, göz desen, göz var desen
Aslında
sen bütün o güzel şeyleri söylerken
Aslında
beni sevdiğini söylerken…
Bir
gün ama bir gün yaprakların ağladığı bir gün
Bulutların
sıkıldığı, etekli kedilerin paranoyasında
Sanki
çok mutluluklar travmasında
Çok
uykulular ve çok yorgunlar ülkesinde
Tepelerden
kocaman cüceler yuvarlanırken
Aslında
gözlerimin içinde sahrayı gördüğünü
Aslında
yalnız kalmaktan ölesiye korktuğunu
Orada
çok uzak da olsa kalbinin başkentine alsan
Orada
uyusam sonra terlesem ve sen beni alsan
Alsan
ve pamuklara sarıp gözlerimdeki kini silsen
Televizyona
bakarken, çoraplarımı çıkarırken
Bulmaca
çözerken, bağcıklarımı bağlarken
Sana
söz olsun kalbimdeki aşkı demleyeceğim
Söz
bir daha yalan söylemeyeceğim
Ve
hep gelmeni, fırtınanın getirdiği karabasanlar gibi
Ve
hep gelmeni yalvarıp öylesine gelmeni
Ağlayarak
gelmeni…
Bir
gün içdenizim kabarırken
Günlerin
arasından, bir demet nergis çiçeği
Bir
demet yeşil nazar duası, öğleden sonra sıkıntıları
Oyuncak
yarış arabaları, ten yangınları
Acayip
oldum bu aralar gözlerini çiziyorum her yere
Bir
güvercin ürkekliğindeki koyu kahve
Bir
yol boyunca uzanan mutsuzluk
Teybi
açıp son ses, gaza basıp sonra
Martılar
denizden havalanırken tenime bulaşan köpük
Bir
şişe köpek öldüren, dünyanın sonuna kadar gidip
Bir
gün ama bir gün geceden kan sızarken
Yüzünü
alıp ellerimin arasına sonra
Sonra
sana garip öyküler anlatırken
O
öykülerde yunuslarla yarışan balıkçıları
O
öykülerde soba dumanını, bez bebekleri
Çamurlu
ve çıplak ayakları, ama çiçekçileri
Mendilci
çocukları, menderes abiyi, serpil ablayı
Torbacıları,
kolpacıları, gacılarıyla
O
öykülerde acıdan gözlerini oyan adamları
Bir
gün sisli bir sabahın ilk ışıklarında
İsmini
gaipten haykıran meleklerin kucağında
Uyurken
ve beklerken gelmeni, hep gelmeni
Gelip
bedenimi sarsıp sana doğru uyanmamı
Düşlerimde
gezdirmeyi seni
O
silahlı böceklerden çok uzaklarda
Bacak
bacak üstüne atan, sigara içen
Adam
öldüren, kıskanç, kibirli böcekler
Hep
savaşan hep savaşan her yer kan
O
hırslı ve kindar böceklerden çok uzaklarda
Düşlerimde
bulut ağaçlarından bir bahçede
Her
türlü rengin dans ettiği gökkuşaklarının altında
Yağmurun
temizlediği hayallere dalıp
Sana
bir dünya sunacağım
Bir
gün lacivert kokan bir şehirde
Gece
ışıklarına karışacağım
“Zula” adlı kitabından
Onur Sakarya
YOLLARINA BAKA BAKA
Arka
bahçende saklıyorsun bin tonluk çelikten kalbini
Yıldızlar
patlıyor yüzünde, yüzün eriyor
Ve
damlaya damlaya süpersonik kapsüllere yazıyorlar ismini
Bu
masalı yamultmaya geldim, anne neredesin?
Gözyaşlarımı
biriktirmeye başlamışken, banka battı
Şiir
battı, gemi battı, üstüm battı, cinnet geliyor, kaçın
Aşk
süzülerek geldi kirli bir kış göğünden, canıma battı
Açın
artık perdeleri, açın, karanlık sesimi aldı yuttu
Nerede
hamurdan düşlerimi şekillendirdiğim o kuytu?
Seni
alacak o gemi nerede? Sahi, çok geç kaldı
Biri
vardı, kara deliydi, gözlerini kilitleyecek
anahtarı
vermeyi unuttu
Çiçekler
patlıyor yüzünde, bu ne tesadüf
Benimle
alakası olmayan bir sürü ölü var salonumda
Kurtlanmış
aşkları kokuyor, ruhları hâlâ kokuyor
Evler
pis, hayat pis, sefillik ne kötü Hürrüya
Kamyonla
taşıyorum hüznümü bir uykudan bir uykuya
Sana
ait bütün hatıralara kış lastiği tak
Çünkü
kış deli geçecek, diyor hava durumu bültenleri
Biraz
saygı kes bana bakkal amca, yağlı tarafından olmasın
Seni
her gördüğümde beynimin tırabzanından bir çocuk kayıyor
Parklara
giden bütün ihtiyarları topla, belki bir örgüt kurarız
Belki
şehre sirk gelir,
Belki
bir mandalla tuttururum kalbime gülümsemeni,
Belki
motosikletli dondurmacılar geçer dağ köylerinden
Seni
her gördüğümde içimdeki atmaca parçalıyor göğüs kafesimi
Bana
ait bütün yalanları siyah poşetlere koy
Sen
beyaz bir devrimcisin, mahalle maçlarına karış
Yüzüm
yanıyor, aramızdaki kıvılcımın fotoğrafını çekiyorum
Arabam
yok sevgilim, param yok, ben işte sadece, ben
Ulviye’yle
Doğan’ın oğlu, biraz şair, biraz serseri, biraz göbekli
Zaman
zaman çok yokuşlu kalplere tırmanıyorum
Ama
sen uyu sevgilim, dizlerime kurduğum pamuktan krallıkta
Ben,
saçak altlarının yağmur dansçısı, hasta adam, naif selam
Ama
sen gel sevgilim, temiz bir hayat için dünyayı çırpıyorum
“Zula” adlı kitabından
Onur Sakarya
*Şiirler Onur
Sakarya’nın izniyle yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder