7 Temmuz 2015 Salı

OSMAN ÖZÇAKAR

(19 Ekim 1966  - )
 

   Kabataş Erkek Lisesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’ni bitirdi. İstanbul’da yaşıyor; mühendis.
       Şiirleri ve söyleşileri Cumhuriyet Kitap, Kitap-lık, vb. gibi dergi ve gazete eklerinde yayımlandı.     
       Ödülleri: “Buz” adlı dosyasıyla 2011 yılı I. Turgut Uyar Şiir Ödülü’nde birincilik ödülünü aldı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Buz (2011, Bencekitap Yayınları, Ank.,  112 s.)
Kaynaklar:
A  http://osmanozcakar.blogcu.com/

Şiirlerinden Seçmeler:

BAHÇE

taş olur ürkersin
ellerini saklama
el ötekine değdi mi kelebek

gül kurut
kokuları unut
bu senin besmeleli kalbindir
sakla
hatırlat haşhaş ekelim
biraz uyuşuk gönül her kaçışı unutabilir

onlar kesecek bıçakları hazırlamıştı
kan boydan boya değiştirecek coğrafyamızı
kaybolacak nehirleri tutalım
bunu da hatırlat

istersen yine unut
biriktir
ve ekle
ve bekle
kan akarken aşk kutsal bir ganimettir
büyük kahkahalarını bırakma bahçeye
büyüyen her şey bir garabettir

papatyaları sev
karıncaları besle
bak iç içe geçmiş şehirler var
çok milyonlu

fukara kuyulara adını seslen sen
dönmeyecek bileceksin, belki zor
olsun suları çek
yıkan, yun
paklan, beyazlıkları tut

günler, günler tekrarlanarak uzaklaşacak

bahçe bir gün büyüyecek

Osman Özçakar

HIRSIZLAR

yatağında uyumayı seviyorsun
evlerin, bahçelerin kıyısında
bir sözcüğü saklıyorsun işte
kendine

onlar hırsızlar oluyorlar sana
tespihlerini çalıyorlar
iskambil destelerini
neyle sabrettiysen hepsini
demliklerini
kaynayan sularının hırsızları oluyorlar
yanmıyor elleri

tuhaf bir gözbağı bu
kirpiklerin de acımıyor artık
tuzdan bir hikaye

kendi sokağına yeniden gelmişsin
yolculuklar sonrası
kapıları açmayı bilmiyorsun, yabancı
odalara zaten aklın yetmiyor
merdivenleri tek tek
döne döne
ve belki yeniden düşerek

bir sözcüğü saklıyorsun işte
kendine

ilk çayımızı balkonda içmiştik
kar yağarken soğuk sessizlik
sonra ben yukarda kaldım
sen merdivenlerden inerek
balkonda sarkarak sardunyalar
belki kolumdaki saat kadar sonra

ayrılık ayak izlerinin buz tutması karlı sokakta
hep kalması, hep kalması

kim geçmiyorsa artık yoldan
hırsızıdır odalarındaki kahkahanın
limon kolonyaları
ıhlamur çayları
sakin geceye geçmek için tüllerden

gece başka evlerde kalmıyorsun
yüzünün alıştığı çukur
kimsesizken bile sıcak

hep kalması aklında
fincanların kokusu
hep kalması

destede bir kart eksik
ne fal bakabiliyorsun
ne kumar oynayabiliyorsun

salondaki büyük avize
kör cüssesiyle karanlık

Osman Özçakar

HİŞŞT

hişşt… ben sana demiştim zaten demiştim
dünya senin gördüğün gibi yuvarlak değildir
o faltaşı miyop gözlerini çıkar kalbinden
bana yakından bak
bak ne kadar çeperli bir ruhum oldu benim
ellesen acır parmakların
senin de bazen canın acıyabilir
bu cümle bazen hep bir kutsal kitap gibi başucumuzda durabilir
taşları öpüp başımıza koyduğumuzda alnımız da kanar
hiç yoktan

hişşt… ben kendime anlatıyordum ki
bu dünya öyle bildiğimiz bir yuvarlak değil
ve dönmüyor sanki durmadan
gemi dumanları anlatamıyor uzak uzak ülkeleri, ey uzak
benim de aklımı yakın tut
aslında kırılıp dökülmüş bu uçsuz bucaksız mahremi
ruhumun ruhumun ruhumun yangın yangın olduğu yerlerden
o yerlerden bir parça kor al tut avcunda, alnına götür öp
her el bazen bir ateş parçası kadar cehennem

hişşt… ben yoldan geçenlere de seslenmiştim
ne büyük zafiyet, mide kanaması gibi bir şey bu
aktar kokuları
zaten karabiberlerden, tarçınlardan, zencefillerden
otların hepsinde
bu dünya bildiğimiz gibi dönmüyor
bu dünya bir ateşten parça
içimiz fır döndü durdu yine döndü
hişşt… bu dünyayı öğüten değirmenler de var

denizlerin içinde yüzenler var
sulara karışmadan
asansörlere bakıp bakıp binenler
boşluklara bakıp bakıp belki düşerler
hişşt… bu dünya da dönmüyor düşer belki
elele tutuşup tepinelim, belki
elele tutuşup öpüşelim, belki
kutsal olmasa da kitaplara bakalım ellerimizle
kördür gece dediğimde dünya, hişşt…
gündüz gözü albino bu beyazlıklar

devini devini deviniyorlar
kıvrılıp yerleşiyorlar
o unutamayız baş ağrısı
zaman da dönmüyordur belki
değirmenler belki

benim gözlerim görmüyor sıcak
içimde seziyorum sadece o uslu taşı
ve geometri dersleri
durmak isteriz üçgen olarak
bir şekil olarak
ben anlamıştım dünya bildiğimiz gibi bir yuvarlak değil
odalara geçelim
sürgüleyelim dağınık ne varsa

hişşt… gözde unuttuğum ne varsa
çıkarıp bu eve bırakacağım
kor bir şeyi avuçlamıştık
elime yüzüme bulaşan cehennem


Osman Özçakar

*Şiirler Osman Özçakar'ın izniyle yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: