(3 Mayıs 1931,
Çorum – 18 Haziran 2013, İstanbul)
Türk şair, çevirmen, yayıncı, ressam,
fotoğrafçı ve grafik tasarımcısı. Bazı kaynaklarda doğum tarihi 1932 olarak
belirtilmiştir. 3 Mayıs 1931 tarihinde Çorum’da dünyaya gelen Sait Maden ilk ve
orta öğrenimini Çorum’da tamamladı. 13 yaşındayken şiir yazmaya başladı, 18
yaşında Fransızca'dan çeviriler yapıyordu. Şiir ve resme olan tutkusu onu
İstanbul'a getirdi. 1949–55 yılları arasında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar
Akademisi Resim Bölümü’nün "Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesi"nden mezun
oldu.
Federico García Lorca’yı doğrudan kendi dilinden çevirebilmek için
İspanyolca öğrendi. Baudelaire’in ‘Kötülük Çiçekleri’, Lorca’nın bütün
şiirleri, Pablo Neruda, Louis Aragon, Octavio Paz, Vladimir Mayakovski, Paul
Éluard, Saint-John Perse’in bazı şiirlerini çevirdi. Birkaç kuşak dünya şairlerini onun çevirileriyle tanıdı.
1950'li yıllarda grafik sanatlarına ilgisi artmaya başladı. 1955-1960
yılları arasında tiyatro dekorları ve sinema afişleri tasarladı, çizdi. 1960
yılından sonra ilgisini tamamen grafiğe yoğunlaştırdı. 8 bin kitap ve dergi
kapağı çizerek bu alanda bir rekora imza attı. Kitaplarında kullandığı
fontların bazıları da kendi tasarımıdır. Logo, broşür, ambalaj ve etiket
tasarımı yaptı Siyasi partiler için seçim afişleri tasarladı.
1958–1963 yılları arasındaki gazetecilik yaptı. 1964 yılında kendi
atölyesini kurdu. 1968 yılında faaliyete geçen "Grafik Sanatçıları
Derneği"nin kurucularındandır. Bir süre bu derneğin başkanlığını da
üstlendi.
1979 yılında başladığı “Başlangıcından Bugüne Türk Grafik Sanatı” adlı
kapsamlı kitap projesini sponsor bulamadığı için bir türlü tamamlayamadı. Ancak
bu kitabın birinci bölümünü “Çevre” dergisinde yayımlatmayı başardı. Kitabın
19. yüzyıla ait başka bir bölümü de “Grafik Sanatı” dergisinde yayımlandı. Sait
Maden logo tasarımlarını 1990 yılında “Simgeler” adlı bir kitapta topladı.
2010 yılında Dünya Şiir Günü Bildirisi’ni kaleme aldı. Eşi Ayten Maden
çocuk kitapları yazarı ve çizeridir.
10 Mayıs 2013'te Altunizade Başkent Hastanesi'nde gerçekleştirilen
koroner arter baypas ameliyatı sonrasında gelişen zatürreye bağlı olarak 19
Haziran 2013’te hayatını kaybetti. Cenazesi, 21 Haziran günü Üsküdar’daki Şakirin Camii’nden, öğle
namazının ardından kılınan cenaze namazı sonrasında Karacaahmet Mezarlığı’na
defnedildi.
İlk şiirleri 1946-1950 yılları arasında Yedigün dergisinde yayınlandı. Şiirleri, çevirileri ve söyleşileri Adam Sanat, Gösteri, Grafik Tasarım,
Kitap-lık, Milliyet Sanat, Somut, Soyut, Türkçe, Varlık, Yasakmeyve, Yazko Edebiyat
gibi dergilerde yayımlandı.
Ödülleri: Charles Baudelaire'den ‘Moesta et Errabunda’ çevirisiyle
Varlık dergisinin yarışmasında birincilik ödülünü kazandı. 2010 PEN Ödülü’nü kazandı.
Sergileri:
• "Sait
Maden ve Ayten Maden Karma Sergi" Çukurova Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi Sergi Salonu, 13 Mayıs 2004, Adana.
• "Bir
Usta, Bir Dünya: Sait Maden" (Tasarımcı, Sanatçı, Şair), Yapı Kredi Sermer
Çifter Salonu, 18 Aralık 2009 Cuma - 24 Ocak 2010 Pazar, İstanbul.
• "Sait
Maden: İstanbul’un 99 Yüzü, 99 Faces of Istanbul”, 29. İstanbul Kitap Fuarı, 30
Ekim-7 Kasım 2010, İstanbul. Sergi Düzenleyicisi: Sadık Karamustafa, Sunay
Girgin ve Cemran Öder.
• "Sait Maden Simgeler:
Retrospektif Grafik Ürünler Sergisi”, K2 Sanat Merkezi, 4-11 Nisan 2013, İzmir.
Sergi Düzenleyicisi: Ömer Durmaz ve Miraç Güldoğan.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Açıl, Ey Gizem! Bütün Şiirler-1 (Çekirdek Yayınlar,
İst.)
& Yol Yazıları Bütün Şiirler-2 (Çekirdek Yayınlar,
İst.)
& Hiçlemeler Bütün Şiirler-3 (Çekirdek Yayınlar,
İst.)
& Şiirin Dip Sularında Bütün Şiirler-4 (Çekirdek Yayınlar,
İst.)
Grafik Tasarım Kitapları:
& Simgeler – Grafik Ürünlerinden Seçmeler: 1 (1990, Çekirdek
Yayınlar, İst., 162 s.)
& Cumhuriyetin Renkleri ve Biçimleri, Grafik Sanatının
Dünü, Bugünü (Kolektif;
1999, Tarih Vakfı Yayınları, İst.)
Çevirileri:
& Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı
& Şiir Tapınağı İnsanoğlunun Beş Bin Yıllık Şiir Serüveni
(Adam
Yayınları, İst.)
& Çağdaş İspanyol Şiiri Antolojisi 1900-2000, 93 Ozandan
400 Örnek (Çekirdek
Yayınlar, İst.)
& Bir Şiir Müzesi (Çekirdek Yayınlar, İst.)
& Gılgamış Ölümsüz Yaşamın İzinde (Çekirdek Yayınlar,
İst.)
& Cinayet Granada'da İşlendi (Çekirdek Yayınlar,
İst.)
& Yeryüzü Şiiri İnsanoğlunun Beş Bin Yıllık Şiir
Serüveni-1 (Çekirdek
Yayınlar, İst.)
& Yeryüzü Destanları İnsanoğlunun Beş Bin Yıllık Şiir
Serüveni-2 (Çekirdek
Yayınlar, İst.)
& Mayakovski: Ben Kimim? (Dünya Yayıncılık,
İst.)
Hakkında Yazılan Kitaplar:
& "Bir Usta, Bir Dünya: Sait
Maden" (Tasarımcı, Sanatçı, Şair) (Kolektif; 2009, YKY, İst.)
Hakkında
Yazılan Yazılardan Alıntılar:
/ SAİT MADEN
Sait
Maden ağabeyimizi kaybettik.
Yarım
yüzyılı aşan bir yaratıcılık, bir emek, bir onur ve birikim kaybedilmiştir.
Derinlikli
bir şair, usta bir grafikçi ve çok önemli bir çevirmen ve örnek bir bilimsel
sosyalist!
1960’ların
Türkiye İşçi Partisi amblemlerinde, rozetlerinde O’nun desenlerini
göğüslerimizde taşıdık.
Ellerimizde
O’nun çizdiği pankartlarla yürüdük.
Her
hafta Türk Solu gazetesini aldığımızda kapaktaki çizgileriyle ilk derslerimizi
O’ndan aldık.
Mezmurları,
Şarkıların Şarkısı’nı O’nun o çok güzel çevirisinden okuduk: “Amon tepelerinden
kahraman memeli kadınlar gelir...”
Son
yıllar unutamadığım buluşmalarımız oldu. Değerli eşiyle evimize de konuk
oldular. Parti’ye ve Ulusal Kanal’a kendisi gönüllü amblemler çizdi.
Alıcılardan değil vericilerdendi.
Sait
Maden’i bugün ayaklanan gençlik çok tanısın isterdim.
Sait
Maden, Türkiye’nin devrimci aydın geleneğini ürünleriyle, karakteriyle,
inceliği ve dürüstlüğüyle 2000’li yıllara taşıyan öncülerdendi.
O
birikim, yalnız yazılarla, yalnız çizgilerle ulaştırılmıyor kuşaktan kuşağa.
Elden ele tarihsel bir emanet gibi Haziran Ayaklanmalarına getirilmiştir.
Samandağlıların bir gülü elden ele Antakya’ya ulaştırması gibi.
Sait
Maden’lerden el almak, onlardan yüz be yüz, diz be diz öğrenmek, onların sesini
duymak, duruşunu görmek büyük şanstır ve güzellik kaynağıdır.
Sait
Maden, biliyorum Haziran Ayaklanmasını yaşadıktan sonra umutla, güvenle ve
gönül ferahlığıyla aramızdan ayrıldı. Bizlere bıraktıkları ve yaratıcılığıyla
her zaman bizimledir.
25 Haziran 2013,
Aydınlık
Doğu Perinçek
/ SAİT MADEN’İ UĞURLARKEN
Cağaloğlu’ya adım attığım ilk günlerden
bu yana, onunla hep karşılaşırdık. Yokuşu inerken ya da çıkarken. Ak saçlarının
çevrelediği ince yüzünde hep bir gülümseme olurdu selamlaşırken. Kısaca hal
hatır sorduktan sonra yolumuza devam ederdik. Onca yapıta, bilinen bir ad
olmasına karşın hiç değişmeyen bu incelikli, alçakgönüllü tutumu beni hep
etkilerdi. Tıpkı A. Kadir’in şiirinde söylediği gibi, yüzünden eksilmeyen
gülümsemesiyle bir iner bir çıkardı bu yokuşu; çocuklarına ekmek parası
kazanmak için. Tıpkı kendisine benzeyen pek çok yazın emekçisi gibi…
Cağaloğlu’daki yayınevlerinde çalışmaya
başladıktan sonra onunla daha sık karşılaşmaya başlamıştık. Yokuştan vilayete
çıkarken sol taraftaki bir iş hanında kendi kurduğu Çekirdek Yayınlarına gelip
gidiyordu her gün; onca yaşına karşın. İki bina ötesindeki Morpa Kültür
Yayınlarında editör olarak çalıştığım dönemde karşılıklı işyeri ziyaretleri
yaptık birkaç kez. Özellikle, Kadınlar İçin Söylenmiştir adlı araştırma ve
antoloji çalışmam sırasında sık sık kapısını çaldım. Çünkü onun “Gılgamış
Ölümüz Yaşamın İzinde” ve “Yeryüzü Şiiri İnsanoğlunun Beş Bin Yıllık Şiir
Serüveni 1-2” adlı kitapları bu çalışma sürecinde başvuru kitaplarımın
arasındaydı. Yapıtlardan yararlanmak için izin istemek üzere, çekine çekine
kapısını çaldığımda, inanılmaz bir nezaket ve sevecenlikle karşılamıştı beni.
Şair, çevirmen, grafiker olarak duyduğum saygının yanı sıra insan yönüne
duyduğum saygı daha da artmıştı. Kitap yayınlanınca ona götürdüğümde, o da bana
logo tasarımlarının yer aldığı “Simgeler” adlı yapıtını armağan etmişti.
Onun yaşam öyküsünü okuyunca bu
çalışkanlık ve üretkenliğinin kaynaklarını daha yakından tanıdım. Dünyası, 1932
yılında gözlerini açtığı Orta Anadolu kenti Çorum’la sınırlı kalmamıştı. 13
yaşındayken şiir yazmaya, 18 yaşındayken Fransızca’dan çeviriler yapmaya
başlamıştı. Şiir ve resme olan tutkusu nedeniyle yolu, İstanbul’da, bir başka
Şair-Ressam olan Bedri Rahmi Eyüboğlu ile kesişmişti. 1955 yılında İstanbul
Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim bölümündeki Bedri Rahmi Eyüboğlu
Atölyesinden mezun oldu. Resim, grafik ve şiirle örülü bir yaşam sürdü.
Federico Garcia Lorca’yı kendi dilinden çevirebilmek için İspanyolca öğrenmesi
onun azim ve çalışkanlığının örneklerinden biridir. Bu emek ve çalışkanlığı
ödüller kazandırdı ona. Baudelaire çevirisiyle Varlık dergisinin yarışmasında
kazandığı birincilik ödülünü başka ödül ve değerlendirmeler izledi. En son,
2011’de Uluslararası PEN Türkiye Merkezinin Şiir Ödülü’nü aldı.
Yüz yüze karşılaşmadan önce, okuduğum
kitapların kapaklarındaki desenlerle, yayınevi amblemleriyle, şiir
çevirileriyle ve şiirleriyle tanıdım onu. Edebiyata bir okur ilgisiyle
sarıldığım günlerden başlayarak Federico Garcia Lorca, Pablo Neruda, Louis Aragon,
Octavio Paz, Vladimir Mayakovki, Paul Eluard’ın şiirlerini onun çevirilerinden
okudum. Tıpkı birçok kuşaktan okur gibi…
Şiirin yanı sıra 8 bin 500 civarında
logo, kitap - dergi kapağı, afiş, broşür vb. ürün tasarlayıp çizdi. Yaşamını
çizdikleriyle, yazdıklarıyla ve çevirileriyle sürdüren bir sanat emekçisi olan
Sait Maden’i de yitirdik. Artık haftada bir gittiğim Cağaloğlu’da yokuşu
inerken ve çıkarken karşılaşamayacağım onunla. Kalemini, fırçasını ilk
günlerden başlayarak emekten, halktan ve devrimden yana güzel bir dünya
özlemiyle kullanan Sait Maden’in ak saçlarının çevrelediği aydınlık yüzünü,
sevgiyle bakan ışıltılı gözlerini hep özleyeceğim. Onu uğurlarken “Söz Dışarı
Çıkma Saati” şiirinden birkaç dizeyi paylaşmak istiyorum sizinle:
“Söz
dışarı çıkma saati. Giyin üstünü.
Söz!
Giyin üstünü. Koy cebine
çıplak
çeliğini hıncının.
Çiğne
eski biçimleri bir bir ökçenle.
Resmini
duvardan al aşağı tanrının. İndir
çağdaş
yalvaçları çivilerinden. At
başını
bir yana, gövdesini bir yana
bütün
edebiyatın. Saat
dışarı
çıkma saati. Fırla öfkenle
ölü
yüzlerinden yapılma serin çarşaflar
üzerinde
geviş getiren kente!”
21 Haziran 2013,
Evrensel
Gülsüm Cengiz
/ Şiir dervişi:
Sait Maden
Az bulunur çokadam. Hiç yokmuş gibi varadam.
Kendini unutturmak ister mi bilinmez ama pek hatırlatmak istemediği bilinir. O
yüzden akla az gelir, fakat gelince de, Sezai Karakoç’un “yoktur gölgesi Türkiye’de” dizesinde dediğince gelir, bir ülke
gibi gelir. Dört tarafı şiirle, tasarımla, kitaplarla, çeviriyle çevrilmiş bir
ülke. Hem ada, hem ülke. Ada-ülke. Bir ülke düşünün ki gönüllü olarak dört
adaya paylaştırsın kendini, hem hiçbiri diğerlerinden şikayet etmesin, hem o
hepsine eşit davransın ve bir kuyumcu terazisiyle tartılacak bu hüneri için terazi
de kullanmasın, hak geçmesin diye terazitutmazlardan olsun. Terazitutmazlar,
hak geçmesin diye teraziye ellerini sürmeyenler. Olur ya elleri titrer.
Terazi yerine pergel, cetvel, mürekkep,
harf, cümle ve dize kullanan, hayatı, şiiri, kitapları onlarla oluşturup
biçimlendiren adam. Adaların ürünlerini, say ki zeytin, limon, incir, üzüm,
onlarla paylaştıran, dağıtan adam. O adil davrandıkça verimi de artmış
ürünlerin bereketi de. Her şey nara toplanmış sanki. O da bu cömertlikten ve
titizlikten payını almış elbette.
15 yaşındayken İstanbul dergilerinde
şiirleri yayımlandığında, doğduğu şehirdeki bazı yaşlı adamlar ‘Bak, bak Sait
Maden’ diye tanırlarmış onu. 1974 ya da
75, şiiri de edebiyatı da kendisini de nereye bıraktığını bilemediğim arkadaşım
Ömer Ateş Kızıltuğ’la, Ankara’dan İstanbul’a bir gelişimizde, şimdiki The
Marmara otelinin önünden yürürken görüp birbirimize ‘Bak, bak, Sait Maden
geçiyor!’ dediğimizi hatırladım. Bunu herhalde bir 30 yıl sonra Sait Maden’e
söyledim. Aynı Sait Maden’e. Çoğu kere, 30 yıl önce gördüğünüz birini, onca yıl
sonra kendisine değil de başka birine anlatıyormuş gibi olursunuz çünkü.
Her sabah 9 vapuruyla Kadıköy’den
Eminönü’ne gelen ve her akşam saat 5 vapuruyla Kadıköy’e dönen, uzun
saçlarıyla, yıllardır, değiştirse de, aynısını kullandığı geniş çerçeveli kemik
gözlükleriyle, çantasından çıkarıp okuduğu kitabıyla, hiç eskimeyen eski adam,
eskiyeni adam. Cemal Süreya’nın ‘İspanyol asilzadesi’ne benzettiği ‘şık
derviş’. ‘Özgünlük’ anlamında yine şık, yine derviş meşrep, saçları uzun bir
yolculuğa önceden hazırlanmış. O yüzden hep böyle uzun ve dervişlikten
yalvaçlığa giden yolda beyazlamış gibi.
Uzun bir yolculuk. 1932 Çorum doğumlu.
Güzel Sanatlar Akademisi’nde Bedri Rahmi’nin öğrencisi. Sonra kendinin
öğretmeni ve öğrencisi, ve her zaman usta şairlerin öğrencisi, kendini onların
çırağı görüyor. Yalvaçları hatırlatan bir tevazu. ‘Bu tevazunun ardında
kendine, gücüne, kalemine, çizgisine güvenen biri var’ demek bile gücüne
gidebilir. Masum ve sonsuz bir hayranlıkla besleniyor şiir anıtlarından,
erenlerinden. Ama en çok ikisinden: Baudelaire ve Fuzuli. 14 yaşında tanır
Fuzuli’yi. Onun için Osmanlıca, Baudelaire için Fransızca, sonra da Lorca için
İspanyolca öğrenir. Lorca’nın tüm şiirlerini çevirir. Eluard’dan Mayakovski’ye,
Paz’dan Aragon’a, Poe’dan Neruda’ya, diğerlerini de. Neruda çevirileri için
Şili hükümeti altın madalya ile onurlandırır onu.
Sabırlıdır, Eyüp sabrı demek gerekir,
sözcükler ve çizgilerle uğraşır çocukluğundan beri, terzilerin piri İdris
Peygamberle aynı işi yaptığı söylenebilir, işinin inceliğinden, zarafetinden,
göznurundan ötürü. Doğan Hızlan ‘Dünya şiirinin Atlas’ı’ diyor, mitolojiye göre
sırtında göğü taşımak zorundadır. Kendi portresini bir gözünde kuş, bir gözünde
kedi olarak çizmiştir: Dünyagörüşü. ‘Koyun kurt ile’ gezmese de, onun gözünde
kedi ile kuş barış içindedir, ‘ikigözü’dür. Şiiriyle, destanlarıyla yeryüzünü
Türkiye’ye getirmeyi sürdürüyor. 8000’den fazla kitap ve dergi kapağı yapmış.
Onlara bakınca herkes kendi ‘kısa Türkiye tarihi’ni görebilir, avangardlardan
toplumculara, klasiklerden modernlere, şiirden romana, siyasetten tarihe
kitapları güzelleştiren, değerlerini artıran kapaklar onun elinden çıkmış.
“Şiirin Dip Sularında” sözün derinliğini
ölçen bir dalgıç yalvaç.
Haydar Ergülen
/ Sait Maden için
Sait Maden de veda etti. Geçen güz
Ankara Caddesi’nden inerken görmüştüm onu. Arabadaydım, Everest Yayınları’na
gidiyordum. O, yürüyor, Sirkeci’ye iniyordu; dimdik, dinçti. Yalnızca
bakışları, kocaman gözlüklerinin gerisinde, biraz tedirgin…
1970’lerde Ölüm İlişkileri’nin kapak
resmi için Sait Maden’e gitmiştim. Ne hanıydı, o handaki, Ankara Caddesi’ne
bakan, çok derli toplu odasına.
Genç edebiyatımıza katkısı büyük olmuş
Halil İbrahim Bahar’ın Soyut dergisi zamanından beri tanışıyorduk. Soyut’un
bütün grafik düzenlemesi Sait Maden’in imzasını taşırdı. Doktor ve şair Halil
İbrahim Bahar kendi olanaklarıyla yayımlardı dergiyi. Sait Maden de gönülden
yardım ederdi.
Sait Maden sanat coşkusunu sonuna kadar
korudu.
Onun kapak resimlerine, kitap kapağı
çalışmalarına hayrandım. Sahaflar’daki, gençliğimin büyüleyici mekânı Elif
Kitabevi’nin sahibi Arslan Kaynardağ şöyle yorumlamış:
“Sait Maden’in yeri İhap Hulusi’ninkine
benzer. İhap Hulusi nasıl afiş sanatına grafiği kabul ettirmiş, bu yolda öncü
olmuşsa Sait Maden de başta kitap kapağı olmak üzere yayıncılıkta grafiğin
yerini kabul ettirmiştir. Onun imzasını taşıyan kapaklar bu işin klasikleri
arasında sayılmaktadır.”
1980’lerin dağdağalı ortamında üç
arkadaş ‘amatör’ yayınevi Günebakan Yayınları’nı kurmuştuk. Ömrü kısa süren
Günebakan’ın bütün kitapları, iç ve dış düzenlemeleriyle, Sait Maden’in elinden
geçti. Titiz çalışmasına asıl o zaman tanık oldum. Bilgisayarsız yıllardı;
adların harfleri hemen hep kendi ‘eser’iydi. Maddî olanaklarımızın darlığını
bildiğinden telif bedelini hep kısıtlı tutardı.
Baudelaire’e ve Lorca’ya hayrandı. Sait
Maden şiir tutkunuydu; Lorca’nın bütün şiirlerini dilimize o kazandırdı. Octavia
Paz’ı onun emeğinden tanıdım. Blaise Cendrars’ı, Eluard’ı unutmuyorum…
Bir yayıncımız “Niye roman çevirmiyor?
Hiç değilse üç beş kuruş kazanır çeviriden” demişti. Sormuştum; Sait Maden
yalnızca ‘şiir’ çevirmek istediğini söylemişti.
Şiirde ‘atak’ bir çevirmendi.
Başlangıçta, Vasfi Mahir Kocatürk, Suut Kemal Yetkin gibi çevirmenler,
Baudelaire şiiri için ağdalı sözcükleri yeğlemişlerdir. Cahit Sıtkı, Orhan
Veli, Dıranas usta şairliklerinin tadıyla Baudelaire’e yaklaşmışlardır.
Sabahattin Eyuboğlu’nun “Sarhoş Gemi”si bir doruk noktasıdır. Ama hep tek tek
emekler…
Sait Maden, Baudelaire’i bütün eseriyle
severdi. Şairin hiç de ‘ünlü olmayan’ şiirlerini de Türkçe’ye kazandırmak
çabasındaydı. Daha 1950’lerden beri. O yıllarda gerçekleştirdiği Baudelaire
çevirilerini sonraları elden geçirmiş, göstermişti bir kez, ağdalı sözcükleri
elemiş.
Daha 1950’lerin sonunda Baudelaire için
yalın bir çeviri anlayışını yeğlediği saptanabiliyor; “Batı”nın son dizelerini
alıntılıyorum:
“Bir
mezarlık kokusu bürüdü karanlığı, / Ayaklarım korkuyor, geçerken bataklığı, /
Sümüklüböceklerle soğuk kurbağalardan.”
Çevirilerinin yanı sıra, şiirler yazdı
Sait Maden. Şiirlerini hayli geç yayımladı. Belki bu yüzden ‘şair’ Sait Maden
ön plana çıkmadı.
Gerçi hiçbir alanda ön plana çıkmaktan
hoşlanmazdı. Ölçüsü, özeni, dış görünümde hep dingin Sait Maden’in
özellikleriydi.
En son, üç dört yıl önce, Karaköy vapur
iskelesinde karşılaşmış, Kadıköyü’ne birlikte geçmiştik. Hızla değişen sanat
ortamından yakınmıştım. Gülümseyerek, sessizce dinlemiş, “Umutsuzluğa
kapılmamak gerekir” demişti, “her birimiz kendi yolumuzda yürüdükçe…”
Kendi yolunda yürüyenlerdendi…
30 Haziran 2013,
Zaman
Selim İleri
Yazarla
Yapılan Söyleşiler:
J “Sait Maden”, Ömer
Durmaz, Grafik Tasarım dergisi, sayı 16, Ocak 2008, sayfa 20–35
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder