7 Temmuz 2015 Salı

SAİT MADEN


(3 Mayıs 1931, Çorum – 18 Haziran 2013, İstanbul)

Türk şair, çevirmen, yayıncı, ressam, fotoğrafçı ve grafik tasarımcısı. Bazı kaynaklarda doğum tarihi 1932 olarak belirtilmiştir. 3 Mayıs 1931 tarihinde Çorum’da dünyaya gelen Sait Maden ilk ve orta öğrenimini Çorum’da tamamladı. 13 yaşındayken şiir yazmaya başladı, 18 yaşında Fransızca'dan çeviriler yapıyordu. Şiir ve resme olan tutkusu onu İstanbul'a getirdi. 1949–55 yılları arasında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nün "Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesi"nden mezun oldu.
       Federico García Lorca’yı doğrudan kendi dilinden çevirebilmek için İspanyolca öğrendi. Baudelaire’in ‘Kötülük Çiçekleri’, Lorca’nın bütün şiirleri, Pablo Neruda, Louis Aragon, Octavio Paz, Vladimir Mayakovski, Paul Éluard, Saint-John Perse’in bazı şiirlerini çevirdi. Birkaç kuşak  dünya şairlerini onun çevirileriyle tanıdı.
       1950'li yıllarda grafik sanatlarına ilgisi artmaya başladı. 1955-1960 yılları arasında tiyatro dekorları ve sinema afişleri tasarladı, çizdi. 1960 yılından sonra ilgisini tamamen grafiğe yoğunlaştırdı. 8 bin kitap ve dergi kapağı çizerek bu alanda bir rekora imza attı. Kitaplarında kullandığı fontların bazıları da kendi tasarımıdır. Logo, broşür, ambalaj ve etiket tasarımı yaptı Siyasi partiler için seçim afişleri  tasarladı.
       1958–1963 yılları arasındaki gazetecilik yaptı. 1964 yılında kendi atölyesini kurdu. 1968 yılında faaliyete geçen "Grafik Sanatçıları Derneği"nin kurucularındandır. Bir süre bu derneğin başkanlığını da üstlendi.
       1979 yılında başladığı “Başlangıcından Bugüne Türk Grafik Sanatı” adlı kapsamlı kitap projesini sponsor bulamadığı için bir türlü tamamlayamadı. Ancak bu kitabın birinci bölümünü “Çevre” dergisinde yayımlatmayı başardı. Kitabın 19. yüzyıla ait başka bir bölümü de “Grafik Sanatı” dergisinde yayımlandı. Sait Maden logo tasarımlarını 1990 yılında “Simgeler” adlı bir kitapta topladı.
       2010 yılında Dünya Şiir Günü Bildirisi’ni kaleme aldı. Eşi Ayten Maden çocuk kitapları yazarı ve çizeridir.
       10 Mayıs 2013'te Altunizade Başkent Hastanesi'nde gerçekleştirilen koroner arter baypas ameliyatı sonrasında gelişen zatürreye bağlı olarak 19 Haziran 2013’te hayatını kaybetti. Cenazesi, 21 Haziran  günü Üsküdar’daki Şakirin Camii’nden, öğle namazının ardından kılınan cenaze namazı sonrasında Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi.
       İlk şiirleri 1946-1950 yılları arasında Yedigün dergisinde yayınlandı. Şiirleri, çevirileri ve söyleşileri Adam Sanat, Gösteri, Grafik Tasarım, Kitap-lık, Milliyet Sanat, Somut, Soyut, Türkçe, Varlık, Yasakmeyve, Yazko Edebiyat gibi dergilerde yayımlandı.
       Ödülleri: Charles Baudelaire'den ‘Moesta et Errabunda’ çevirisiyle Varlık dergisinin yarışmasında birincilik ödülünü kazandı. 2010 PEN Ödülü’nü kazandı.
Sergileri:
•   "Sait Maden ve Ayten Maden Karma Sergi" Çukurova Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sergi Salonu, 13 Mayıs 2004, Adana.
•   "Bir Usta, Bir Dünya: Sait Maden" (Tasarımcı, Sanatçı, Şair), Yapı Kredi Sermer Çifter Salonu, 18 Aralık 2009 Cuma - 24 Ocak 2010 Pazar, İstanbul.
•   "Sait Maden: İstanbul’un 99 Yüzü, 99 Faces of Istanbul”, 29. İstanbul Kitap Fuarı, 30 Ekim-7 Kasım 2010, İstanbul. Sergi Düzenleyicisi: Sadık Karamustafa, Sunay Girgin ve Cemran Öder.
•   "Sait Maden Simgeler: Retrospektif Grafik Ürünler Sergisi”, K2 Sanat Merkezi, 4-11 Nisan 2013, İzmir. Sergi Düzenleyicisi: Ömer Durmaz ve Miraç Güldoğan.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Açıl, Ey Gizem! Bütün Şiirler-1 (Çekirdek Yayınlar, İst.)
& Yol Yazıları Bütün Şiirler-2 (Çekirdek Yayınlar, İst.)
& Hiçlemeler Bütün Şiirler-3 (Çekirdek Yayınlar, İst.)
& Şiirin Dip Sularında Bütün Şiirler-4 (Çekirdek Yayınlar, İst.)
       Grafik Tasarım Kitapları:
& Simgeler – Grafik Ürünlerinden Seçmeler: 1 (1990, Çekirdek Yayınlar, İst., 162 s.)
& Cumhuriyetin Renkleri ve Biçimleri, Grafik Sanatının Dünü, Bugünü (Kolektif; 1999, Tarih Vakfı Yayınları, İst.)
       Çevirileri:
& Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı
& Şiir Tapınağı İnsanoğlunun Beş Bin Yıllık Şiir Serüveni (Adam Yayınları, İst.)
& Çağdaş İspanyol Şiiri Antolojisi 1900-2000, 93 Ozandan 400 Örnek (Çekirdek Yayınlar, İst.)
& Bir Şiir Müzesi (Çekirdek Yayınlar, İst.)
& Gılgamış Ölümsüz Yaşamın İzinde (Çekirdek Yayınlar, İst.)
& Cinayet Granada'da İşlendi (Çekirdek Yayınlar, İst.)
& Yeryüzü Şiiri İnsanoğlunun Beş Bin Yıllık Şiir Serüveni-1 (Çekirdek Yayınlar, İst.)
& Yeryüzü Destanları İnsanoğlunun Beş Bin Yıllık Şiir Serüveni-2 (Çekirdek Yayınlar, İst.)
& Mayakovski: Ben Kimim? (Dünya Yayıncılık, İst.)
       Hakkında Yazılan Kitaplar:
& "Bir Usta, Bir Dünya: Sait Maden" (Tasarımcı, Sanatçı, Şair) (Kolektif; 2009, YKY, İst.)
Hakkında Yazılan Yazılardan Alıntılar:
/  SAİT MADEN

Sait Maden ağabeyimizi kaybettik.
Yarım yüzyılı aşan bir yaratıcılık, bir emek, bir onur ve birikim kaybedilmiştir.
Derinlikli bir şair, usta bir grafikçi ve çok önemli bir çevirmen ve örnek bir bilimsel sosyalist!
1960’ların Türkiye İşçi Partisi amblemlerinde, rozetlerinde O’nun desenlerini göğüslerimizde taşıdık.
Ellerimizde O’nun çizdiği pankartlarla yürüdük.
Her hafta Türk Solu gazetesini aldığımızda kapaktaki çizgileriyle ilk derslerimizi O’ndan aldık.
Mezmurları, Şarkıların Şarkısı’nı O’nun o çok güzel çevirisinden okuduk: “Amon tepelerinden kahraman memeli kadınlar gelir...”
Son yıllar unutamadığım buluşmalarımız oldu. Değerli eşiyle evimize de konuk oldular. Parti’ye ve Ulusal Kanal’a kendisi gönüllü amblemler çizdi. Alıcılardan değil vericilerdendi.
Sait Maden’i bugün ayaklanan gençlik çok tanısın isterdim.
Sait Maden, Türkiye’nin devrimci aydın geleneğini ürünleriyle, karakteriyle, inceliği ve dürüstlüğüyle 2000’li yıllara taşıyan öncülerdendi.
O birikim, yalnız yazılarla, yalnız çizgilerle ulaştırılmıyor kuşaktan kuşağa. Elden ele tarihsel bir emanet gibi Haziran Ayaklanmalarına getirilmiştir. Samandağlıların bir gülü elden ele Antakya’ya ulaştırması gibi.
Sait Maden’lerden el almak, onlardan yüz be yüz, diz be diz öğrenmek, onların sesini duymak, duruşunu görmek büyük şanstır ve güzellik kaynağıdır.
Sait Maden, biliyorum Haziran Ayaklanmasını yaşadıktan sonra umutla, güvenle ve gönül ferahlığıyla aramızdan ayrıldı. Bizlere bıraktıkları ve yaratıcılığıyla her zaman bizimledir.

25 Haziran 2013, Aydınlık
Doğu Perinçek

/  SAİT MADEN’İ UĞURLARKEN

       Cağaloğlu’ya adım attığım ilk günlerden bu yana, onunla hep karşılaşırdık. Yokuşu inerken ya da çıkarken. Ak saçlarının çevrelediği ince yüzünde hep bir gülümseme olurdu selamlaşırken. Kısaca hal hatır sorduktan sonra yolumuza devam ederdik. Onca yapıta, bilinen bir ad olmasına karşın hiç değişmeyen bu incelikli, alçakgönüllü tutumu beni hep etkilerdi. Tıpkı A. Kadir’in şiirinde söylediği gibi, yüzünden eksilmeyen gülümsemesiyle bir iner bir çıkardı bu yokuşu; çocuklarına ekmek parası kazanmak için. Tıpkı kendisine benzeyen pek çok yazın emekçisi gibi…
       Cağaloğlu’daki yayınevlerinde çalışmaya başladıktan sonra onunla daha sık karşılaşmaya başlamıştık. Yokuştan vilayete çıkarken sol taraftaki bir iş hanında kendi kurduğu Çekirdek Yayınlarına gelip gidiyordu her gün; onca yaşına karşın. İki bina ötesindeki Morpa Kültür Yayınlarında editör olarak çalıştığım dönemde karşılıklı işyeri ziyaretleri yaptık birkaç kez. Özellikle, Kadınlar İçin Söylenmiştir adlı araştırma ve antoloji çalışmam sırasında sık sık kapısını çaldım. Çünkü onun “Gılgamış Ölümüz Yaşamın İzinde” ve “Yeryüzü Şiiri İnsanoğlunun Beş Bin Yıllık Şiir Serüveni 1-2” adlı kitapları bu çalışma sürecinde başvuru kitaplarımın arasındaydı. Yapıtlardan yararlanmak için izin istemek üzere, çekine çekine kapısını çaldığımda, inanılmaz bir nezaket ve sevecenlikle karşılamıştı beni. Şair, çevirmen, grafiker olarak duyduğum saygının yanı sıra insan yönüne duyduğum saygı daha da artmıştı. Kitap yayınlanınca ona götürdüğümde, o da bana logo tasarımlarının yer aldığı “Simgeler” adlı yapıtını armağan etmişti.
       Onun yaşam öyküsünü okuyunca bu çalışkanlık ve üretkenliğinin kaynaklarını daha yakından tanıdım. Dünyası, 1932 yılında gözlerini açtığı Orta Anadolu kenti Çorum’la sınırlı kalmamıştı. 13 yaşındayken şiir yazmaya, 18 yaşındayken Fransızca’dan çeviriler yapmaya başlamıştı. Şiir ve resme olan tutkusu nedeniyle yolu, İstanbul’da, bir başka Şair-Ressam olan Bedri Rahmi Eyüboğlu ile kesişmişti. 1955 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim bölümündeki Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesinden mezun oldu. Resim, grafik ve şiirle örülü bir yaşam sürdü. Federico Garcia Lorca’yı kendi dilinden çevirebilmek için İspanyolca öğrenmesi onun azim ve çalışkanlığının örneklerinden biridir. Bu emek ve çalışkanlığı ödüller kazandırdı ona. Baudelaire çevirisiyle Varlık dergisinin yarışmasında kazandığı birincilik ödülünü başka ödül ve değerlendirmeler izledi. En son, 2011’de Uluslararası PEN Türkiye Merkezinin Şiir Ödülü’nü aldı.
       Yüz yüze karşılaşmadan önce, okuduğum kitapların kapaklarındaki desenlerle, yayınevi amblemleriyle, şiir çevirileriyle ve şiirleriyle tanıdım onu. Edebiyata bir okur ilgisiyle sarıldığım günlerden başlayarak Federico Garcia Lorca, Pablo Neruda, Louis Aragon, Octavio Paz, Vladimir Mayakovki, Paul Eluard’ın şiirlerini onun çevirilerinden okudum. Tıpkı birçok kuşaktan okur gibi…
       Şiirin yanı sıra 8 bin 500 civarında logo, kitap - dergi kapağı, afiş, broşür vb. ürün tasarlayıp çizdi. Yaşamını çizdikleriyle, yazdıklarıyla ve çevirileriyle sürdüren bir sanat emekçisi olan Sait Maden’i de yitirdik. Artık haftada bir gittiğim Cağaloğlu’da yokuşu inerken ve çıkarken karşılaşamayacağım onunla. Kalemini, fırçasını ilk günlerden başlayarak emekten, halktan ve devrimden yana güzel bir dünya özlemiyle kullanan Sait Maden’in ak saçlarının çevrelediği aydınlık yüzünü, sevgiyle bakan ışıltılı gözlerini hep özleyeceğim. Onu uğurlarken “Söz Dışarı Çıkma Saati” şiirinden birkaç dizeyi paylaşmak istiyorum sizinle:
“Söz dışarı çıkma saati. Giyin üstünü.

Söz! Giyin üstünü. Koy cebine
çıplak çeliğini hıncının.
Çiğne eski biçimleri bir bir ökçenle.
Resmini duvardan al aşağı tanrının. İndir
çağdaş yalvaçları çivilerinden. At
başını bir yana, gövdesini bir yana
bütün edebiyatın. Saat
dışarı çıkma saati. Fırla öfkenle
ölü yüzlerinden yapılma serin çarşaflar
üzerinde geviş getiren kente!”

21 Haziran 2013, Evrensel
Gülsüm Cengiz

/   Şiir dervişi: Sait Maden


       Az bulunur çokadam. Hiç yokmuş gibi varadam. Kendini unutturmak ister mi bilinmez ama pek hatırlatmak istemediği bilinir. O yüzden akla az gelir, fakat gelince de, Sezai Karakoç’un “yoktur gölgesi Türkiye’de” dizesinde dediğince gelir, bir ülke gibi gelir. Dört tarafı şiirle, tasarımla, kitaplarla, çeviriyle çevrilmiş bir ülke. Hem ada, hem ülke. Ada-ülke. Bir ülke düşünün ki gönüllü olarak dört adaya paylaştırsın kendini, hem hiçbiri diğerlerinden şikayet etmesin, hem o hepsine eşit davransın ve bir kuyumcu terazisiyle tartılacak bu hüneri için terazi de kullanmasın, hak geçmesin diye terazitutmazlardan olsun. Terazitutmazlar, hak geçmesin diye teraziye ellerini sürmeyenler. Olur ya elleri titrer.
       Terazi yerine pergel, cetvel, mürekkep, harf, cümle ve dize kullanan, hayatı, şiiri, kitapları onlarla oluşturup biçimlendiren adam. Adaların ürünlerini, say ki zeytin, limon, incir, üzüm, onlarla paylaştıran, dağıtan adam. O adil davrandıkça verimi de artmış ürünlerin bereketi de. Her şey nara toplanmış sanki. O da bu cömertlikten ve titizlikten payını almış elbette.
      15 yaşındayken İstanbul dergilerinde şiirleri yayımlandığında, doğduğu şehirdeki bazı yaşlı adamlar ‘Bak, bak Sait Maden’ diye tanırlarmış onu.  1974 ya da 75, şiiri de edebiyatı da kendisini de nereye bıraktığını bilemediğim arkadaşım Ömer Ateş Kızıltuğ’la, Ankara’dan İstanbul’a bir gelişimizde, şimdiki The Marmara otelinin önünden yürürken görüp birbirimize ‘Bak, bak, Sait Maden geçiyor!’ dediğimizi hatırladım. Bunu herhalde bir 30 yıl sonra Sait Maden’e söyledim. Aynı Sait Maden’e. Çoğu kere, 30 yıl önce gördüğünüz birini, onca yıl sonra kendisine değil de başka birine anlatıyormuş gibi olursunuz çünkü.
      Her sabah 9 vapuruyla Kadıköy’den Eminönü’ne gelen ve her akşam saat 5 vapuruyla Kadıköy’e dönen, uzun saçlarıyla, yıllardır, değiştirse de, aynısını kullandığı geniş çerçeveli kemik gözlükleriyle, çantasından çıkarıp okuduğu kitabıyla, hiç eskimeyen eski adam, eskiyeni adam. Cemal Süreya’nın ‘İspanyol asilzadesi’ne benzettiği ‘şık derviş’. ‘Özgünlük’ anlamında yine şık, yine derviş meşrep, saçları uzun bir yolculuğa önceden hazırlanmış. O yüzden hep böyle uzun ve dervişlikten yalvaçlığa giden yolda beyazlamış gibi.
       Uzun bir yolculuk. 1932 Çorum doğumlu. Güzel Sanatlar Akademisi’nde Bedri Rahmi’nin öğrencisi. Sonra kendinin öğretmeni ve öğrencisi, ve her zaman usta şairlerin öğrencisi, kendini onların çırağı görüyor. Yalvaçları hatırlatan bir tevazu. ‘Bu tevazunun ardında kendine, gücüne, kalemine, çizgisine güvenen biri var’ demek bile gücüne gidebilir. Masum ve sonsuz bir hayranlıkla besleniyor şiir anıtlarından, erenlerinden. Ama en çok ikisinden: Baudelaire ve Fuzuli. 14 yaşında tanır Fuzuli’yi. Onun için Osmanlıca, Baudelaire için Fransızca, sonra da Lorca için İspanyolca öğrenir. Lorca’nın tüm şiirlerini çevirir. Eluard’dan Mayakovski’ye, Paz’dan Aragon’a, Poe’dan Neruda’ya, diğerlerini de. Neruda çevirileri için Şili hükümeti altın madalya ile onurlandırır onu.
       Sabırlıdır, Eyüp sabrı demek gerekir, sözcükler ve çizgilerle uğraşır çocukluğundan beri, terzilerin piri İdris Peygamberle aynı işi yaptığı söylenebilir, işinin inceliğinden, zarafetinden, göznurundan ötürü. Doğan Hızlan ‘Dünya şiirinin Atlas’ı’ diyor, mitolojiye göre sırtında göğü taşımak zorundadır. Kendi portresini bir gözünde kuş, bir gözünde kedi olarak çizmiştir: Dünyagörüşü. ‘Koyun kurt ile’ gezmese de, onun gözünde kedi ile kuş barış içindedir, ‘ikigözü’dür. Şiiriyle, destanlarıyla yeryüzünü Türkiye’ye getirmeyi sürdürüyor. 8000’den fazla kitap ve dergi kapağı yapmış. Onlara bakınca herkes kendi ‘kısa Türkiye tarihi’ni görebilir, avangardlardan toplumculara, klasiklerden modernlere, şiirden romana, siyasetten tarihe kitapları güzelleştiren, değerlerini artıran kapaklar onun elinden çıkmış.
       “Şiirin Dip Sularında” sözün derinliğini ölçen bir dalgıç yalvaç.

Haydar Ergülen

/   Sait Maden için

       Sait Maden de veda etti. Geçen güz Ankara Caddesi’nden inerken görmüştüm onu. Arabadaydım, Everest Yayınları’na gidiyordum. O, yürüyor, Sirkeci’ye iniyordu; dimdik, dinçti. Yalnızca bakışları, kocaman gözlüklerinin gerisinde, biraz tedirgin…
       1970’lerde Ölüm İlişkileri’nin kapak resmi için Sait Maden’e gitmiştim. Ne hanıydı, o handaki, Ankara Caddesi’ne bakan, çok derli toplu odasına.
       Genç edebiyatımıza katkısı büyük olmuş Halil İbrahim Bahar’ın Soyut dergisi zamanından beri tanışıyorduk. Soyut’un bütün grafik düzenlemesi Sait Maden’in imzasını taşırdı. Doktor ve şair Halil İbrahim Bahar kendi olanaklarıyla yayımlardı dergiyi. Sait Maden de gönülden yardım ederdi.
       Sait Maden sanat coşkusunu sonuna kadar korudu.
       Onun kapak resimlerine, kitap kapağı çalışmalarına hayrandım. Sahaflar’daki, gençliğimin büyüleyici mekânı Elif Kitabevi’nin sahibi Arslan Kaynardağ şöyle yorumlamış:
       “Sait Maden’in yeri İhap Hulusi’ninkine benzer. İhap Hulusi nasıl afiş sanatına grafiği kabul ettirmiş, bu yolda öncü olmuşsa Sait Maden de başta kitap kapağı olmak üzere yayıncılıkta grafiğin yerini kabul ettirmiştir. Onun imzasını taşıyan kapaklar bu işin klasikleri arasında sayılmaktadır.”
       1980’lerin dağdağalı ortamında üç arkadaş ‘amatör’ yayınevi Günebakan Yayınları’nı kurmuştuk. Ömrü kısa süren Günebakan’ın bütün kitapları, iç ve dış düzenlemeleriyle, Sait Maden’in elinden geçti. Titiz çalışmasına asıl o zaman tanık oldum. Bilgisayarsız yıllardı; adların harfleri hemen hep kendi ‘eser’iydi. Maddî olanaklarımızın darlığını bildiğinden telif bedelini hep kısıtlı tutardı.
       Baudelaire’e ve Lorca’ya hayrandı. Sait Maden şiir tutkunuydu; Lorca’nın bütün şiirlerini dilimize o kazandırdı. Octavia Paz’ı onun emeğinden tanıdım. Blaise Cendrars’ı, Eluard’ı unutmuyorum…
       Bir yayıncımız “Niye roman çevirmiyor? Hiç değilse üç beş kuruş kazanır çeviriden” demişti. Sormuştum; Sait Maden yalnızca ‘şiir’ çevirmek istediğini söylemişti.
       Şiirde ‘atak’ bir çevirmendi. Başlangıçta, Vasfi Mahir Kocatürk, Suut Kemal Yetkin gibi çevirmenler, Baudelaire şiiri için ağdalı sözcükleri yeğlemişlerdir. Cahit Sıtkı, Orhan Veli, Dıranas usta şairliklerinin tadıyla Baudelaire’e yaklaşmışlardır. Sabahattin Eyuboğlu’nun “Sarhoş Gemi”si bir doruk noktasıdır. Ama hep tek tek emekler…
       Sait Maden, Baudelaire’i bütün eseriyle severdi. Şairin hiç de ‘ünlü olmayan’ şiirlerini de Türkçe’ye kazandırmak çabasındaydı. Daha 1950’lerden beri. O yıllarda gerçekleştirdiği Baudelaire çevirilerini sonraları elden geçirmiş, göstermişti bir kez, ağdalı sözcükleri elemiş.
       Daha 1950’lerin sonunda Baudelaire için yalın bir çeviri anlayışını yeğlediği saptanabiliyor; “Batı”nın son dizelerini alıntılıyorum:
       “Bir mezarlık kokusu bürüdü karanlığı, / Ayaklarım korkuyor, geçerken bataklığı, / Sümüklüböceklerle soğuk kurbağalardan.”
       Çevirilerinin yanı sıra, şiirler yazdı Sait Maden. Şiirlerini hayli geç yayımladı. Belki bu yüzden ‘şair’ Sait Maden ön plana çıkmadı.
       Gerçi hiçbir alanda ön plana çıkmaktan hoşlanmazdı. Ölçüsü, özeni, dış görünümde hep dingin Sait Maden’in özellikleriydi.
       En son, üç dört yıl önce, Karaköy vapur iskelesinde karşılaşmış, Kadıköyü’ne birlikte geçmiştik. Hızla değişen sanat ortamından yakınmıştım. Gülümseyerek, sessizce dinlemiş, “Umutsuzluğa kapılmamak gerekir” demişti, “her birimiz kendi yolumuzda yürüdükçe…”
      Kendi yolunda yürüyenlerdendi…

30 Haziran 2013, Zaman
Selim İleri

Yazarla Yapılan Söyleşiler:

J  “Sait Maden”, Ömer Durmaz, Grafik Tasarım dergisi, sayı 16, Ocak 2008, sayfa 20–35


Hiç yorum yok: