13 Kasım 2010 Cumartesi

ENGİN TURGUT'TAN ŞİİRLER

ENGİN TURGUT'TAN ŞİİRLER

MOR RÜYA BARI


Sesin mektup olsa bir kuş gibi kanatlanır, dolaşır yeryüzünü
Ve içindeki keder mavileşir sen elmayı ısırdığın zaman
Sen turnalara baktığın zaman iklimler aşkla yer değiştirir
Sen üzgün evlerden güneş bakışımlı bahçeler yaparsın
Akan sularsın ağaçları şımartan, kalbisin çılgın sokakların

Ellerinde lirik telaş, ellerin gökkuşağı olmalı renkleri üzmeyen
Ellerin karanlığın penceresini kapatan bir kalp gözü sabahı
Ellerin aşk kurabiyeleri yapan mükemmel bir pasta ustası
Ah, biliyorum yaz okulu olmalı parmaklarındaki gülümseme
Çocuklar sevinsin diye parmakların dans ediyor renklerle

Ve şarkılar hatıra biriktiriyor, benim yerime de bak deniz orada
Deniz ve balıklar armağandır bizlere, roka ve rakı da öyle
Sevdiklerimiz de özler bizi ve inan ki ölmüyor hiçbir şey
Aşk istasyonunda ne kadar çok bekleyen varmış kendisini
Mor rüya barına gidelim, iki şiir parlatalım ve doya doya içelim

Ah, İstanbul'un gözleri senin gözlerine nasıl da benziyor ışıltılı
Gözlerin arkadaş ve sevgili, gözlerin gurbet gibi bakıyor
Gözlerin susmanın bulutlarını taşıyor ve masum yazlar
Sen incecik bir yağmur olmalısın ovaların kalbine iyi gelen
Küsmesin gözlerindeki martı, gözlerini al da gel adalara kaçalım

Lekesiz hevesler sahilinde rüzgâr olmalısın boşluğu kenara çek
İçimden geçen arsız kelimeler ıslık çalıyor duyuyor musun?
Biliyor musun nasıl da kıskanıyorum yenilmiş öteki yanımı
Bağışlar mısın şu geveze kalbimi, aklım hep şiirin diline düşüyor
Anlıyor musun herkese şiir yazılmıyor, üşüyor seyyah renkler

Erkenden uyanıyorsun sulardan önce, renkler kilit tutmuyor
Renklerin çocukluğu şen şakrak, renklerin kayığına binelim
Yalayalım renklerin, tuvalin, kâğıdın, boyanın kokusunu
Bir aşk kamaşması olsun hayat, sadece hayatın peşinden gidelim
Yırtılmasın daldaki mahcup gül, yırtılmasın kelimelerin saflığı

Rüyanın renkleriyle de yıkanır gövdenin güzden kalma akşamları
Kırlara inilir, bayırlara çıkılır, dumanı tüter yolcu olmuş ruhlarımızın
Yalnız ruhlar resitaline iki bilet aldım, ne kadar da kalabalıkmış salon
Hepimiz aşkın elinde oyuncak olmuşuz, kaybolmuşuz ıssız parklarda
Güngörmüş sokaklardan geçiyoruz, su gibi kardeşliğin yaz gecelerinden

Tanrının kalbine tırman, çok çalışsın ellerindeki ışık, şiirin ışığına tutun
Şehrin göğünü kucaklasın ellerin, çok olsun yüreği yufka dostların
Kediler gibi mırıldan renklerin duasını ve gölgeni de götür her yere
Düşlerini de götür, düşlerimizden daha büyük değiliz hiç birimiz
Komşun olsun kelimeler, kelimeler hiç bitmez hatırlamak için kendimizi

Eşyaların sessizliğine dokun, çünkü onların kalbi var, bakılmazlarsa ağlar
Kayıp bir eşya gibi durmayalım evlerin unutulan tozlu yerlerinde
Başkasına sığınmak ceza, kendimize sokulmak iyi olmanın şarkısı
Kasvet ve kahır o yaşlı trene binsin de gitsin, hakikat çiçeği el sallasın
Sahici bir vefanın alkışlarıyla ısınsın ellerimiz, gül koksun ellerimiz

Nefes olmanın bereketiyle gönlünü alsak şu yarası derin dünyanın
Arkadaşım gurbete sürgün olmuş, zalim anılar boşanıyor boğazından
Arkadaşım şiir olmuş, evlerden tuvallere, sokaklara kaçan solgun bir şiir
Şehirlerden, ülkelere uçan tek başına kalabalık bir resim meleği olmuş
Belki de bundandır fiyakalı bir aşkın dumanlı renklere doğru yelken açtığı


“Suyun Rüyası” adlı kitabından



GAR VE TREN


Hangi garda bu kadar güzel bir şair vardır
Gardını almışsa kötülük, bizden uzak dursun
Evine geç dönen şiirler yazmaktan sıkılmadım
Ama yoruldum, beni efkârdan yağmur yapacaklar

Hangi aşkın içinde bu kadar güzel bir dem vardır
Tren kalkınca hatırlanıyor o sıcacık, üzgün anılar
Herkesin derdinden bir şiir çıkmıyor eyvah
Ama susuyorum beni şiirden şarkı yapacaklar

Valizin içinde saklanan solgun fotoğraflar vardır
Cumbalı evlerden kalan, rüyalardan arta kalan
Sahici kimse kalmış mıdır, garda bir başına yürüyen
Ama uykusuzum beni bir annenin kalbine bırakacaklar

Hangi düşlerin içinde bu kadar çok hayat vardır
Gar lokantasında Haydar vardır, bir kadeh rakıdır
Eskişehir ile Ankara arasındaki aşk bir başkadır
Ama korkuyorum beni bir tren sanacaklar

Tren kalkıyor, raydan çıkmış bir vagon nereye
Giderse oradadır şair, şairden başka uçan turna yoktur
Sahici bir kimse kalmış mıdır garda bir başına ağlayan
Bir gün beni şiirden resim yapıp duvara çakacaklar

“Suyun Rüyası” adlı kitabından


SENİN YÜZÜNDEN


Sevmediğim şarkıları dinliyorum
Ve bazı şarkılar çok aptalca
Ve ben aptal şarkılar gibi
Bir sincap gibi şaşkın biriyim

Senin yüzünden.

Bazı şiirler roman olmuyor
Bazı romanlarda sen hiç yoksun
Hiçbir şarkı seni bana anlatmıyor
Üşüyen bir kedi
Durmadan ağlayan bir köpek gibiyim

Senin yüzünden.


“Suyun Rüyası” adlı kitabından


AYNA


Aynadaki ruhun canı acımasın ki sır hayata dönüşüyor
tendeki gövde ve senin kadar bir sevgili gelmedi ki yeryüzüne
ama aşk bunu nerden bilsin. Ben insansam ve bir daha inansam
ve şarkılarım hep yarım kalsa. Uzun uzun çalsa şu gitar ve benim
nar yüzlü sevgilimin üzüm gibi bakan üzgün gözleri ışıldasa
ve şair kalbimize fısıldasa: “Sevmek ne uzun bir kelime”
ve “Keşke yalnız bunun için sevseydim seni”. Köhne bir kır
kahvesinde yüzün mavi bir gurbetse ve hayat ve ben bu yüzden
düşmüşsek klişe bir inceliğe, benim gönlüm ayna kadar derin
kırılabilir sana, ama ne çıkar ki bundan!

Işığın kenarına bırak beni
Ben senden gidemeyenim!


“Suyun Rüyası” adlı kitabından


NARLAR GÜZELİ

‘Nar’ için, İdil ve Haydar’a


Her yerim bir oyun bahçesi olsa da seni yaşamak ve sana ayna olmak derdimdir
Kime küstüysem içim gecesi oyulmuş bir nar kırıklığına çöl gibi derin gidendir!

‘Karamela şekerim’ geldin ya, ‘tarçın kokulu kız’ derdim ona ve melek şahanedir
Taşra çoktan öldü ve benden önce doğdu nar, hayat kaybedene var gibi gelendir!

Hiç acıkmadım çünkü varlığı tatlı bir nar gibi, içimdeki her tanesi sevincimdir
Çok bahsettik bizden, kimse kendini göstermiyor, suskun dervişler misafirimdir!

Nar semtine uğrarsanız, aşk denilen yokluk gönlünüze heves gibi, anne gibi gelir
Kimsenin evinde ne kedimiz ne gazelimiz ne de sesimiz uçsun, kalanlar efendidir!

Sizin şiiriniz neden hayata çıkmıyor, sizden gelen ya güz ya da gülen bir bahçedir
Bahçe orada kafiye olsun diye değildir, bahanedir, nara gidelim, o cezbe bizdendir!

Sadece şiirin kalbine koşalım, nefes açılırsa bilmemenin coşkusu ve eda sendedir
Dualardan yapılmış birer gölgeyiz, hatırlamak ne güzel bir turna, bir inceliktir!

Nar olsaydık keşke, bir sevene bin verirdik, kimsesizlikteki yağmur anlaşılabilir
Sadece heves olan şiire güvendik ve gücendik, nar sesi üzgün bir meyve değildir!

Ben bir şiir olsaydım, her şeyi içime atardım da nar olurdum, kelimeler birikebilir
Aşk gelmiş, adını nar koymuşlar, sen ne güzel bir şarkısın, elbette şiir bekleyebilir!

“Heves uykudaysa ruh çıplak gezer” doğrudur, Haydar ve İdil’e övgü demlenmiştir
Nardan ötürüdür gönlümün gördüğü ve ‘yağmur cemi’ ve cümlemiz derinlerdedir!

Nar beni çocukluğuma götürür, nar bize gülümser, en güzel şiir nar kızın gözleridir
Biraz büyüsün dilinde anne şekeri ya da babasının türküleriyle o mırıltı dinlenir!

Narla büyümek, narla nefes almak, bana rüya gibi gelen en güzel en zarif hediyedir
Cennet sayılır evlat kokusu, o benim yazmaya kıyamadığım nar sıcağı bir dizemdir!


“Suyun Rüyası” adlı kitabından

Hiç yorum yok: