13 Kasım 2010 Cumartesi

ENGİN TURGUT'TAN ŞİİRLER




ENGİN TURGUT'TAN ŞİİRLER


BAHAR HANIM


Bahçemizde bir cümleydiniz bahar hanım, kalbinize
bir bulut gibi girerdim, bilirsiniz aşk hep kaybederdi
bir melekle yer değiştirirdi ruhumuzun iç kanaması,
heves hiç uyumazdı rüyalarımızda, durmadan bir mer-
mer daha kopardı şuramızdan, dağılan bir mürekkebin
lezzetiydiniz, mektuplarınızla boşluğunuz arasında
gümüş tüyler dökülür, masanızda kimseye gönderile-
meyen yoksul bir şiirin çocukluğu dururdu!

Sizin meleğinizi hiç üzmedim bahar hanım, kelimelerin
gurbetinden geçiyoruz, şiir hep genç ve yetim bir şey
değil midir bahar hanım, çilek sizi mırıldanıyor, herkes
kendisini kiraz sanıyor, sanıyorum sizin adresiniz de
kendisini bir mektup sanıyor, dili tutuluyor yazların
siz yazları terkedeli kaç yaz geçti allahaşkına!

Bahar hanım, bahar hanım, siz sonbaharın gövdesine
bir kere yayılın, tatlı bir kahve söyleyin kendinize
Hafız’dan, Erol Bey’den, Dede Efendi’den, efendime
söyleyeyim, hüzzamlar dinleyin, çünkü elleriniz ormanda
çalışanların feneri, pusulası gemicilerin, elleriniz güneş
burkulması, bakın kalbinizi saymıyorum, o hep bir
ay tutulması!

İyiliğin sokakları dar, suluboya bir haziran bekliyor
kapımızda, akşamlar hiç susmuyor, dünyanın sayfaları
gibi her gün hayata açılıyorsunuz, yağmurunuz herkese
yağmıyor, kuşlar kadar yalnız ve garip uçmaktasınız!

Bana suyunuzu ve nefesinizi bırakıp neden gittiniz
Bahar Hanım, bahar hanım, keşke bir hayal olsaydınız!


“Mucize Tozları” adlı kitabından


ARKADAŞIM MAVİ


Babil'in eskimeyen diliyle yıkansak seninle
inceliğimizi giyinsek, dayansak arkadaşlığın kapısına
gündüzün ısrarıyla geceyi yorgun düşürsek
eski bir lezzetti günah
kederli bir serçeydi kalbimizin ötüşü
zaman annesizdi, unutmadık masallardaki
o çocuğun masmavi bakan gözlerini
kokumuzdan şarap yaptılar, unutmadık onyedi ağustosu
kolu kanadı kırık bir sandalın deniz diye diye inlediğini
güneş kibirliydi, su dalgın, ruhumuz kilitli
gül kustuk, hasta yatağından uyandırdık ıssız rüyalarımızı
ağaçlar yağmura acıkırdı, üzgün bir evdi sessizliğimiz
süt kokardı dualarımız
bulutlarını bana bağışla, ellerinin ışığını göster
bu deli ve ıslak yüzümüz adamı öldürür
uçurur beni iyiliğin koynunda beslediğin yaz
beli ince bir rüzgarın boşluğuna dolandı yaralarımız
ah, doğunun o sıcak kalbiyle sarıldık birbirimize...


“Mucize Tozları” adlı kitabından


EYLÜL


Yağmurunuz olsaydım üzümün ve kirazın
ruhuna kadar sızardım da Türkçe gibi
kana kana gönlünüzdeki saadete akardım
uzaklığınızın kıymetini bilirdim de ezberlerdim
içimde açtırdığınız çiçeklerin gurbetini
siz bir fal kadar derin ve bir okul kadar beyaz
sanki hep bir yaz gövdesiydiniz
aydınlık gözlerinizden ışığınız dökülürdü de
beyaz bir ipekte köpürürdü ten
kalbinizde susmayan ince bir ıslığın kederi oturuyor
çocukluğumun kokusunu hatırlatıyor yüzünüzdeki gülümseme
ah, bu eylül şehrinde ellerimiz mırıldanıyor...

Sanki her şarkıda cömert rüzgarınız esiyor
ağzınızda gün görmüş bir sonbahar bestesi
uykunuzdan yakıcı renklerin macerası geçiyor
uzun bir tutkunun uçurum korkusu dalgınlığınız
yalnızlığınız bir adres gibi kelimelerinizi arıyor
bulutlar size parvane, bendeki şarkınız eskimiyor
yirmidört saat açık ruhunuz, ruhunuza hayat sızmış
gecenin inciri akıyor ruhunuzdan, siz bunu anlarsınız
fazla beyaz kasıklarınız, dayanılmaz yumuşacık karnınız
kirpikleriniz vakitsiz bir akşam, omuzlarınız ıssızlık parkı
dokunsam göl fışkıracak mahcup kuytunuzdan
ah, bu eylül şehrinde arzularımız mırıldanıyor...

Bende bıraktığınız yaranın eline kimse su dökemez
madlen bir çikolata olmalısınız, sizi bir kere ısırsam
kendimi size lunapark yapsam, başımı döndürüyorsunuz
siz gülümseyince kuşlar ötecek sanıyorum
yavru bir geyik oluyorum ormanınızın arasında
sesinizdeki buğunun kapısında yıllarca sabahlasam
rüyacınız olsam da kalbimin dumanını yüzünüze üflesem
boynunuz mavi bir gülün inleyişi, boynunuzda yıldızlar patlıyor
şekerci dükkanı olmalı ağzınız, beni oraya hapsedin
beni emzirin, içimdeki çocuğu eğitin, beni ateşinize sarın
ölümüne dans edin benimle, kasırgamı yatıştırın
Ah, bu eylül şehrinde aşkımız mırıldanıyor...


“Mucize Tozları” adlı kitabından


KORKULAR GAZELİ


Fal bilmez bu işleri, içimiz yanlış bir korkuyla yırtılır!..

İnleyen bir gök tadında, uçmanın nafile sevinciyim,
kuşlar yırtılır!..

Ruhum gurbet odası, sözler esrik, taşlar yorgun,
hayat tuhaf, yollar yırtılır!..

Kendimi çaksam fırtına, bir daha yansam çöl garip,
köle yırtılır!..

Neyin tıkanıklığı bu yazgı, kendime katlanmışım,
gecesi pusulanın yırtılır!..

Başım dönüyor kendimi öldürmekten, keder ezilmiyor,
aklımız yırtılır!..

Yeter!.. Bu şehri terk etmek geliyor içimden, aramızdaki
duvar yırtılır!..

Ay düşünür, ağaç bilir, gölgelerimiz bile yalnız, ışığı
akşamların yırtılır!..

Şu zalimi kalbimden kazımalıyım, üşüyor mermer,
sanki sular yırtılır!..

Ey saflığın yanık meleği, her yanım kanlı, şarap devrilir,
sürgün yırtılır!..

Susmayan bir sıkıntıyım, toz kondurtmam buhar olan ne varsa,
anılar yırtılır!..

Her şey hayâl olur, hiç uyumaz gövdem,
anlamın seması yırtılır!..

Boynum eskimeyen bir gam vaktidir, kırılır sesimizdeki arzu,
boşluk yırtılır!..

Bu gazel sarhoş bir yağmura benzer, kim nefesiyle kalmıştır,
insan yırtılır!..


“Mucize Tozları” adlı kitabından


AŞKIN MİNESİ


Birimizin ışığını herkese hatırlatacak kadar cesur
kalbinden öpüyorum, yağmur bize bakıyor, iyilik
burcundan bir kadın sarı bir ormana kaçıyor, yaz
geçiyor sen geçmiyorsun, kalbim üşüyor sen bil-
miyorsun, sonsuzluk bitiyor sen bitmiyorsun, aşka
kar yağıyor sen görmüyorsun!..

Kuşlar eskisi gibi uçmuyor, dalları kırılıyor hayâl-
lerimizin, hayat senin gözlerine benziyor, gülüşün
bahçeye!..Aşkı yıldızların altında unuttular, şimdi
her şey bildiğiniz gibi, yaz bitti, işte bir rüya daha
eskiyor, sen hep susuyorsun!..

Ey yağmurunu parklarda unutan pastel kadın,
neden hep yüzünde koyu bir akşam gezdiriyorsun
melek üşüyor, sen ona bir çocuk daha veriyorsun
hepimiz ısınıyoruz, mavi bir gece başlıyor, yağmur
kokuyoruz ve sen durmadan gölgeni ne güzel
büyütüyorsun!..

Lambası açık düşlerimizin, hayâl büyücüsüyüz
sihir yazıyoruz aşkların gövdesinden, zaten aura
dediğimiz nedir ki, bakın aşk geçiyor her
yerimizden, hem buralarda renkler sır vermiyor
artık, içimiz daralıyor, kalbimizden başka
kimsemiz de kalmadı, bir yalnızlık gelmişti üstümüze
yaz diyordum yaza yaza bitmiyor, çocukluk hiç
eskimiyor, sen bunu hep yaşıyorsun!..

Ah, Andre Gide’ceğim buralardan, yalnızca
başı dönecek şehrin, denize arkasını dönmeyen
bir sokaktan geçiyorum, yüzümdeki imgeyi incit-
mişler, îmâya yeni bir eda getirmişler, kalbimin
şıkırtısıyla güneşi gezdiriyorum, ey yetim kelimelerin
alın yazısı, ben sizi konuşkan bir cümlenin altında
çağlar sıkıldı çok bekledim, muhacir bir trendim
ah, o cansever sesiniz, sesinizi dumanlı bir peronda
kaybettim, sen uzakları bana Prag, çünkü
bir aşk kaçakçısıyım, her gün vuruluyorum ama sen
duymuyorsun!..

Aşkı üfleyerek içiyorum sanmayın, ince bir sızının
kıyısında dalgın oturuyorsun, kuşların ayaklarıyla
dolaşıyorsun, ruhunun şapkasını evde unutmuşsun
sisine dokun rüzgârın, kelimelerin toprağını sev
zamanı durdur, elmayı ısır, nara dokun, inciri paylaş
aşkı şeytan doldurur, yalan!..Sen bahçeden dışarı
çıkma, kırılmasın aramızdaki derin geometri, bak sen
ışığı böyle ne güzel tutuyorsun!..


“Mucize Tozları” adlı kitabından

Hiç yorum yok: