13 Kasım 2010 Cumartesi

ENGİN TURGUT'TAN ŞİİRLER




ENGİN TURGUT'TAN ŞİİRLER


HAYAL


Işığın semtinde, buğuevinde oturuyor
ve bir yılan gibi kıvrılıyorsun rüyalarımın sırtında
yağmur saçlı, kuytu bir kadın olmalısın.

Masallardan oyduğum bir tanrıçasın,
tutup kendini bir güle öptürüyorsun, kendi
gurbetine tutunan bir yaprak kadar incesin.

Bakışlarında avare gökyüzü, ellerin ateşten
deniz, kendime senden bir yaz gecesi yapsam
ve sesindeki ışığı kana kana içsem.

Bir ipeğin pembe vakti olmalısın, hazan tavrı
inliyor kaygan teninde, melekler korosu başlasın
ağzında yakamoz bir gülümseyiş ve mor
bir mağara bacaklarının ormanı.

Derin macera, uykusuz bir hayal olmalısın,
hiçbir zamana sığmayan avangard bir kadınsın,
lirik bir mavisin, gözlerinde uyumasam da,
o beyaz gövdenin coğrafyasına gömülsem.

Sana susamış bir bahar şıkırtısıyım.
Uzaklığından nazlı bir fayton geçiyor.


“Mahcup” adlı kitabından


ÜZGÜN MEKTUP



Saflığım ve telaşlı yanımla ruhunda bir sabah gülümseyişi
olmak, kelimelerimle sana dokunmak istiyorum. Yüzünde
sarışın bir huzur var. Gözlerindeki anlam bir yanıyla evcil,
öbür yanıyla sanki aşkın ayaklarına kapanacak kadar derin.
Sana teşekkür ederim gözlerindeki bahçe hep ışıldadığı için.

İçimin denizinde bir kayık yüzüyor bir de küskün kır çiçeği.
Seni düşünürken boynumun sokağından bir fayton geçiyor.
Seni düşünürken parmaklarım yasak meyveye dokunuyor.
Seni düşünürken bu şehirde kaybolmuş gibi oluyorum. Sanki
kalbime yağmur yağıyor. İçimden ılık bir ürperti kopuyor
ve ensemden başlayan sıcaklık hüznün buğusuna karışıyor.
Kulağıma deniz kokusunun o mavi sesi geliyor. İnsan bu
masmavi sesle yıkanır da kurulanmak ister mi hiç?..

Oysa ben ne kadar çok çocuk kalmışım. Tenimi sıksam
nehir fışkıracak. Ruhumu başa sarsam her yanımdan sokağa
dökülecek iflah olmaz bir yaz duygusu. Bak kırlangıçlar da
geldi. Birazdan haziran göz kırpacak aşk delisi kalbimize.
Martı yüzlü hayta bir çocuğum işte! Tatlı bir öpücüğün
esintisinden, hevesli ve cilveli bir bakıştan, sıcacık bir kalbin
fısıltısından, insanı incitmeyen masum günahlardan, incirin
ve narın sohbetinden, ruhuma dokunan sahici bir aşkın
inceliğinden başka ne isterim ki?..

Kedi gözlü, hercai güneş bakışlı, eflatun yürüyüşlü, hayatın
balına koşan, dallarından sisli bir İstanbul manzarası taşıran,
sevgisinde cömert, kuğu duruşlu göl çiçeği kadın! Sahi ben
sana yazdan arta kalanları değil; üşüyen düşlerimi ve
mimozaları anlatacaktım. Kirpiklerinden öpülecek bir yer ayır
bana. Issız ve bozkır yanım şımarsın. Yatışsın şu zalim hayat.
Ve herkese akmayan ahşap şiirlerim uslansın. Ah benim
lunapark şenliği çocukluğum ne kadar da dalgın ve konuşkan.
İçimizdeki cesur kıpırtı rüyasız kalmasın, renkler denizinin
sönmeyen ey mor feneri, hüzünlü bir şarkı akıyor ellerimizden
ve neden hiç susmuyor gönlümüzün şakrak kuşları? Ben de
akmak isterdim melekler deryası gözlerinden.

Sen kımıldayan göğün ruhu, sıcak şarap, üzgün mektup, çılgın
bir pınar olmalısın! Aşk denilen parkta sabahlasak da güneş
ruhumuzu yalasa ve sen bir kez daha yanımda uyusan ve ben
incelikler ülkesi kalbine sokulup oracıkta ölsem. Resim gibiydi
gövdemizin uykusuzluğu ve gözlerimizdeki parıltı en tutkulu
gecelerimizdi.

Sevgilim gevezeliğimi bağışla ve beni içindeki avluya çıkar.


“Mahcup” adlı kitabından



YALNIZLAR GAZELİ


Oysa sizin gülümseyen meleklerinizden
Biri olmalıydım, dua ve alışkanlık uykularda kalsın!

Bana ritmik ve aynı zamanda aksak sözler biçtiniz
Bana lirik davranmadınız, bana ağır ceza dışarıda kalsın!

Acemi bir hakikat tırmalar sokaklara sürgün ellerimi
Bir zeytin kadar lokma olamadım, ikindi zamanlar kalsın!

Ben sizde masalsız, suçlu ve uykusuz biriydim
Varlığım yaver gitmedi, üşümelerim sizde kalsın!

Tenha bir gölgeydim, incinen, imkansız bir hatıra
Bendeki aynaya iyice bakın, vicdan ve korku orada kalsın!

Ben şiirlere ve eski zamanlara düşkün bırakıldım
Ezilmiş ve nefessiz kalmış mürekkeptim, resimlerim kalsın!

Budala bir rüyadan bana benzemeyen bir maviydim
Susayan yalnızlığım vardı, Ali türküleri şurada kalsın!

Bu dünyada şaire kıyılır, akşam güneşleri anlaşılmaz
Vefa anlayana çalışkan, anlamayana hüznün kokusu kalsın!

Ey gönlüm “gazap üzümleri” miyim, neyim ben?
Masumiyet şapkalarını savurun, birisi boşlukta kalsın!

Sevgili sevgilim, yeryüzünden bir dil olup sefere çıksaydık
Yokluğumuz seher bahçesiydi, asık yüzlü kelimeler kalsın!

Şiir neyin tesellisiydi bilmiyorum, aşk galiba git git bitmiyor
Kalbime imkan tanımadınız, şarabın bakışları kalsın!

Biliyorum siz bana hep siyah bir kahır gibi davrandınız
Yazgımın telaşıyla söylüyorum işte: Sizdeki rüyalarım kalsın!


“Mahcup” adlı kitabından



SUYUN RÜYASI


Sesinizde dünya kadar ilk yaz var ve kırılganlık akıyor
hüzünlü akşamlarınızdan.Telaşlı bir maviyim size ben.
Dingin bir zamanın ışığı sızıyor ruhumdan.Temmuz
yüzlü bir gemi geçiyor güneşli parmaklarınızın arasından.
Siz bana sevimli bir yağmur olsanız, durmadan yağsanız
mor adalarıma.

Bana tene dokunur bir şey söyleyin, ahşap yanım
çıtırdasın ve ben sizin küçük çığlıklar ülkesi kalbinize
sığınsam, yırtılsa maskelerimiz, omuzlarımızdan suyun
rüyası ruhumuzun dibine kadar aksa, durmadan birbirimizin
gönlüne ve kasıklarımıza kadar ıslansak. Şu harap olmuş
dünyada birbirimizin kumsalında hayata ve göğe bakıp
gülümsesek, çocuklar gibi el ele tutuşup birbirimizin
gözlerinde kaybolsak.

Ah şu benim uçurum aklım, zihnim karışıyor hisler
sinemasının balkonunda. Aklıma çarpan suyun rüzgarıyla
başım dönüyor, bensiz paslanıyor kelimelerin huzursuzluğu,
canı sıkılıyor unutulmanın ve hatırlamanın esrik yalnızlığı.
Ben sadece su olmak istiyorum kimsesiz bir sahilin güz
buğusu sisinde. Mağrur bir sürgünüm kalbinizde,
çekemem elimi kalbinizden. Benim sularla birlikte taşan
öyküm, ödünç alınmamış akşamlardan sızan solgun
bir şarkıyla başlamıştı.

Size doğru bükülen, düşlerinizi denize boyayan, lunapark
neşesi bir limanım size ben. Yüzünüzden sarkan düş
kamaşmalarıyla yıkanıyor gönlümün uzun macerası.
Bir suyun tıkırtısıyım.Yırtılan hayallerimi fiyakalı
bir gecenin arzusuyla dikiyorum. Bana ışığını püskürt,
renklerimle seviş, beni imgenin gurbetine fırlat ve şu
benim kabına sığmayan suyumdan ısır.

Siz benim elma kokan uykusuz saflığımsınız. Üşüyen
bir boşluğun ıslığı kıvranıyor bedenimde. Dumanım tütüyor
kalbinizde, siz yoksanız her şey nasıl da hurdaya dönüşüyor.
Hadi gel şu bizim olmayan aşkın gurbetini ruhuma sapla,
bir melek gibi şımarsın nü yanım, kaybolmuş gölgeler
rıhtımında beni bul, şu hüzün şamarları bitsin, sarsılsın içim.
Hayallerimi kışkırt, bir havai fişek gibi patla ruhumda ve aşkın
o mavi avlusunda mırıldansın sulara değen incecik
ellerimiz...


“Mahcup” adlı kitabından

Hiç yorum yok: