21 Kasım 2010 Pazar

ZEFİRAN / TAMER GÜLBEK




ZEFİRAN / TAMER GÜLBEK

Zefiran / Tamer Gülbek / 2008, Kül Sanat Yayıncılık, Ankara, 77 s.

Kitabın künyesi:
Kül Sanat Yayıncılık Genel Dizi: 88
Genel Yayın Yönetmeni: Bilâl Kolbüken
Tasarım: Franco Colte
Yayına Hazırlayan: Zeynep Ertunç
Baskı adeti: 1000

İmza Notu:
"Sevgili Şükrü Kırkağaç'a,
Sevgi, saygı ve sempozyum pozuyla...
21 Şubat 2009
Antalya"

"Zefiran", Tamer Gülbek'in ilk kitabı. Kitapta, "Boğaza Takılan Kılçık", "Şefkat", "Sahte Macera" ve "Zefiran" başlıklı dört bölümde yirmi dokuz şiir yer alıyor.

ZEFİRAN

I.

Hepsini ikimiz için yatım nedir sabahları erkenden kalktım akşamları
erkenden yattım yazdığımı yırttım kasayı çöpe attım görüntüyü gittim
sattım harfleri kırdım ufaladım üfledim geçmişe giden oluktan şükür dedim
şükür aklımı koruyan ruhuna ruhumu koruyan aklına her şeye değer dedim
yalnızlığın kırbacı develerin kırbasındaki acı su yeter ki sen


II.

Selesindeki zeytine baktım karşımdaki hayalin gerçek çökeldi
içimde senin tahminin benim doğrum oldu zamanla sağaldım
zamanla doğruldum kaygan bir hayvan gibi dirildi kimlik sen
uzun tülbentler serdin suyuma sen uzun döndün
yörüngesinde beni yapan boşluğun aklımın kalanını muhafaza
ettin sarı bir denizde kırılmıştı filikam


III.

Şimdi sarılıyorum bizden artan pamuğa ufukta kalan kızıl bir
çadır gibi uğulduyor geçmiş sıyrılırken sesler zencefil kokulu
koridorlarda ıslak bir havluyu seriyorum usulca tüten bir
köknarın üstüne dağılıyor sendeleyen nar kızlar misket
yuvarlıyor olağandışı bir enlemde buz topluyor hava uzaklarda
zefiranlı bir suya batırıyor hafızamız silik ayaklarını.



BOĞAZA TAKILAN KILÇIK


Boğazı özlediğini söyleyen biri örneğin
Neden boğazını sıktığını da söylemez
Nuh nebiden kalan bir son kadırganın

Bizde şekil boğaza takılan bir kılçıktı

Babasından yalnızca mermer bir kutu kalmış
Ve formu içeriğe uymasa da korunmuş
Böyle eskiden kalmış gibi eskiden kalmış
Bir lahittir bizde şekil, ablaklık abidesidir

Ses kendini götürse de hüzün adam arar yanına
Ben şekilden anlamam, onu güneşe sor
Şekilden hırs çıkarsa ne kalır, onu sor onlara

Ben de bilirim denize nazır kalelere sığınıp
Başka dillerde söylemeyi tarihin derinlerini

Hüzzam hepimizin özlemiydi o sıra
Orada takılıp kaldık uzun süre
Güzel seslerin mekanı oldu bizde hüzün
Ve güzel yazıların tabii

Bizde hüzün tükenmez kalemin ucundaki tükenişti

Hüzün, gerekli olmakla beraber yeterli olmayan
Yeterli olmamakla beraber vazgeçilmez olan
Zihinsel bir gıdaymış gibi gelirdi bize, hâlâ da öyle

Şekil mi demiştin, sen mi demiştin
Ne ben duymuş olayım
Ne de elimde tuttuğum şu tükürüklü kılçık!



TÜKENEN


Bir kelaynak yüzünden küsmek olmaz
Küflü bir odada sallanan sarkaç
Seçim yapmak gerekirse kitaplar arasından
Hatır kırmak olmaz

Benim yarış koşullarım farklıydı
Benim akvaryumum değişik
Hırsımı yansıttığım kulvarda koşan atlar
Ve kafama dayalı tuttuğum altıpatlar

Beyoğlu’nun en kalabalık saatinde
Bir kitap kurdu ürkekliği
Ve akşamdan kalan bir bar kokusu
Neleri kırdığını anlamayan kara bir deniz

Bir kara deniz yüzünden küsmek olmaz
Orada da burada da elimizden yediler
Frenlerim kendimi, hayatım öyle
Kendimi tanıyabilmirem bazen

Dize ye vurdun mu istersen bin
Allah senden müstahakını alsın
Kaygı geri çağırma makinesi icat oldu
Yine gideriz kuşların uçtuğu o genel adaya

Sen benim biricik dostumsun
Biz türü tükenen dostlarız.



ŞEFKAT

Şefkatimiz pişmanlığa iyi geliyor

Hangimiz kötüydük
Son saygı damlası son muslukta
Parlamasın benden sonra bıçak diyerek

Mutlak ecza kadar yaklaştık zamana giderek
Ve kıpkırmızı yüzümüzü gördük yüzünde
Rahatsızlığı ezberliyordu

Ağırlığımızı duydu ve sessizleşti
Dostluk kabını kaldırdı içimize baktı
Canını kardeşinden ayırmadan oturdu

Alışkanlığını düzeltti
Kendi kendine yerleşti
Başına bilgi açılmıştı

Toprak kadar eskidi derin sıkıntı
Ve silkindi bahanelerinden

Şefkatimizle pişmanlığı kaşıyorduk

Bir bakıştan ibarettik şimdi.

Hiç yorum yok: