3 Kasım 2010 Çarşamba

SELÂM SANA ENVER GÖKÇE! / HÜSEYİN ALEMDAR



Enver Gökçe


Selâm sana Enver Gökçe! • HÜSEYİN ALEMDAR

Gecegü olukludur
Suları soğukludur
Kürt kızı oyun bilmez
Ayağı çarıklıdur
(bir Eğin türküsü)

Toplumcu şiire dadanma yıllarımda birçok şairi ve şiiri babam tadında sevdiğimi yıllar sonra anladım. On dokuz yaşımı Nâzım Hikmet yaşı sayarsam, şiir benim hafızamdır! Yirmili yaşlarımda uzun süre çırağı olduğum Rıfat Ilgaz’ı, Hababam Sınıfı serisi kitaplarını başka bir yere koyarak yâd edersem; ilk ustamın “Alişim”, “Gidişini Anlatıyorum”, “Güvercinim Uyur mu?”, “Leylaklarını Anlatıyorum”u bugün bile ilk günkü canlılığıyla bende yaşayan Ilgaz şiirleridir. Birer ikişer yıl aralı olsa da Cahit Irgat, Hasan İzzettin Dinamo, Niyazi Akıncıoğlu, Ceyhun Atuf Kansu, Ahmed Arif, Mehmed Kemal, Hasan Hüseyin, A. Kadir ve Orhon Murat Arıburnu da elbette ki yirmili yaş şairlerimdir. Ömrümün filmini göğsümün kamerasında geriye sarsam, âh bu saydığım şairlerin her birinden en az üç şiir kalbime takılıp kalır! Hele “Kızamuk Ağıdı”, hele “Otuzüç Kurşun”, hele “Cibali”, hele bir de “Mahkûmlar”... Biri ve şiirleri vardır ki, onu ve türkülerini yâd etmek için yirmili yaşlarım da göğsümün 16 mm sinemaları da yetmez! 141. maddenin Eğin türküleri eşliğinde hayatın kendisine 41 kere maşallah dediği bir şairdir o, Enver Gökçe! O ki, şiirlerinden önce çizgili pijama Seyranbağları Huzurevi’nde çekilmiş bir fotoğraftır bende; şiirler ve türküler eskimeye yüz tutsa da o fotoğraf gençliğim kadar diri ve aklımda. Ancak bir Eğin türküsü ya da Gökçe şiiri anlatabilir bu fotoğrafı: “Sana salâm olsun/Sürgünler, mahkûmlar, hastalar!/Alacağın olsun/Seni İstanbulu seni/Seni Bursa, Çankırı, Malatya/Sizlere selâm olsun üniversiteler!/Öğretmenleri alınmış kürsüler/Öğretmenler!/Sizlere selâm olsun/Hürriyeti yazan eller, dizen eller!/ Sizlere selâm olsun makineler/Entertipler, rotatifler, bobinler!/Bu gülünç, aşağılık/Namussuz şeyler dışında/Sana selâm olsun/Zincirin, zulmün kâr etmediği/Kırbacın kâr etmediği/Büyük tahammül!”
Selâm sana Enver Gökçe! Ne zaman aşka ve hayata yoksullaşsam ilk sana ve şiirine yaslanırım hâlâ! Sen ki, yoksul dediğimiz ve bazen de sözümona “köylü” kuşak diye dışladığımız toplumcu 40 Kuşağı’nın yüksekokul bitirmiş iki şairinden biriydin oysa. O yıllarda Ankara DTCF Türkoloji Bölümü’nü tüm siyasi çalkantılara rağmen bitirmiş olman toprakları üzerinde yaşadığın ülkene “dost” ve “kavga” kavşağında sahip çıkman demekti. Okul bitirme tezin de belki bu yüzden olacak “Eğin Türküleri”dir; bugün hâlâ bu tezin kitaplaşamamış olması ne senin ve şiirinin, ne de Eğin ve Gecegü’nün ayıbı olmasa gerek. Gecegü mü dedim, alnındaki devrimci gök Eğin’den bu dağlara bakar belki de Allah bilir! Öyle bir bakmak ki, kalbin kardeş tezgâhından gurbete ve sılaya aynı anda savrulmuş bir ses sanki, “Kirtim Kirt!” Demiri döğer gibi denge denk: “Can yoktu ki sevdalara düşe/Kurt yoktu ki kızıl kana üşe/Yoktum ki yol geçe/Yoktun ki haber ulaşa/Gül yoktu ki, dal yoktu ki.../Ve döne döne ateş/Döne döne madde/Gökler yarıla dürüle/Dağlar savrula devrile/Kırıla döküle yıldız/Sular evrile çevrile/Döğüşe döğüşe madde/Değişe tokuşa madde/Öyle bir vakte erdi ki devran”--Devran dediğin dünya değil de esaret; kirtim kirt, kirtim de kirt!
Selâm sana Enver Gökçe! Dost Dost İlle Kavga demeyeli çok oldu da âh unuttuk seni, bağışla. Bir yerlerde duruyordur herhalde kendi dilince söylediğin Victor Jara ve Pablo Neruda şiirlerin. Kalbinden gözlerine için öyle kocaman ki hâlâ “Hastir lan!” der gibi Kemaliye’den Şili’ye, Pülümür’den Peru’ya. Haydi bre “Görüş Günü!”, bre “İbrahim!”, bre haydi “Ne Fayda!” Sen benimdin, Türkçe-Kürtçe, legal-illegal yediveren sende çiçek açardı ülkem, ey benim ciğerpârem!
Selâm sana Enver Gökçe, Gelmeyen Bahar’ım! Öyle bir kışa hazırlanıyorum ki sorma, gelecek en kâvi ilkbahar için söz sende: “ Gel kardeşim, gel beri/Hey kurt, hey kuş, hey börtü böcek/Ah gidenler gelir mi geri/Açar mı bugün dört bahardır kanayan çiçek/Demek/Daha bizim yaşımızda/İnsanlar ölecek.”
Ah, otuz yıl var gençliğimi türkülere nikâhladım. Şiir ve türkü arası öl öl bitmeyecek!


Gebze, 17 Ekim 2010


ESMER, Kasım 2010
Hüseyin ALEMDAR

Hiç yorum yok: