9 Kasım 2016 Çarşamba

BATUHAN DURAK




       Şiirleri, Diri Ozanlar Derneği, Yalnızlar Mektebi vb. gibi dergilerde yayımlandı.
Kaynaklar:

Şiirlerinden Seçmeler:

GÜZ RENGİ ÇİÇEKLER

önce şehirden kovulduk sonra denizden, yeşilden ve köyümüzden
yetmiş iki kere yurtsuz kaldık, kimseye de soramadık sebebini
oysa yağmuru seviyorduk; rüzgârın ve şemsiyenin kibrine rağmen

yetmiş iki kere yurtsuz kaldık biz
kimsesizler mezarlığında ölü bulunduk
–nereye gitsek hiçbir yerdeyiz–

önce sayımız az idi, sonra çoğaldık git gide, büyüdükçe büyüdük
derken sığmaz olduk yer küreye –oysa biter miydi bizim çilemiz?
dünyanın herhangi bir yerinde fazlalık varsa onlar mutlaka bizdik

malumun ilamı:
kalabalıklaştık ve cezasını çektik: yine kovulduk
üstüne itildik.. kakıldık.. şerefsizce birilerine kakalandık

otobüs camlarından kesik yüzlerimize baktık:
hiç kimseyiz
oysa vardık biz! yaşıyorduk, nefes alıyorduk
bizim soluduğumuz havayı bir başkası
bir başkasının soluduğu havayı biz soluyorduk
havanın kirliliği bizim ağız kokumuzdan değil
onların fabrikalarındandı –yine de biz suçlanıyorduk–

bahçemizde güz rengi çiçekler suluyorduk:
susuz kaldık

gaybın içinde gark olduk, kaybolduk ve çokça korktuk
ölüme alışmak istemiyorduk; çünkü çocuktuk

28ocak2016

HÜZEL

1.

pazarda kaybolan çocukluğa inanırım
gecenin efsunluğuna ve çok yıldızlı bir karanlığa
bereketli iftar sofralarına ve mutlaka sana inanırım

kokulu mektuplara inanırım sonra
hayalsiz bırakılmış bir insanın çaresizliğine
inanırım gönle düşen bir sevdaya yekvücut icabet edilmesine
gelmeyen otobüslere, korsan taksilere, arkadaki boşluklara
küresel ısınmaya, ana haber bültenlerine inanırım
çiçek satan çingenelerin kirli ellerine ve
sonsuz neşelerine, yarım ağız türkçelerine
inanırım

2.

sahne bir: ansızın dağlardan boşanan yağmur ve
kızaran yanakların.
esas kız utandıkça güzelleşir
-ki ben utandıkça güzelleşmelere inanırım-

3.

belki arınırdık bu zamandan / aşırı iyimser bir istek
fakat ben zamanın göreceliğe inanırım

belki kutsanırdı sevdamız ve belki de
çiçeksi bir bulut raks ederdi güneşle

-ihmal ettiğimiz tüm ihtimaller imha edilirdi-

her şey tamam
ve hüzel

MÜLAYİM KARINCALAR VE ÇİĞKÖFTECİ ÖMER USTA’NIN ZÜRAFALARI

kendinden bile nefret eden bir insan
kimseyi sevemez bu hayatta!
çünkü ona göre
herkes kusurludur
her karakter defoludur
çünkü ona göre
kıçını klozete oturtan her beden
bir şeyleri kazanmak arzusuyla doludur!

kendinden bile nefret eden bir insan
aşk'a kuşkulu gözlerle bakar hep
çoğu zaman korkar sevmekten
her ay başında yıkar yastık kılıflarını
dolapları, çekmeceleri, dünyanın en ücra köşelerini
bile naftalinler
çünkü ona göre
her yer ümraniye çöplüğüdür
herkes suçludur
ve deliller apaçık ortadadır
mahkemelere gerek yoktur
nihai karar çoktan verilmiştir:
her insan nefes aldığı müddetçe
yaşamayacaktır!
ve sevgiye lüzum yoktur

kendinden bile nefret eden bir insan
şimdiye kadar bir çiçek dahi koklamamıştır!
ona göre mesafeler yoktur
aylık akbil vardır
iki kere iki her zaman dörttür
hayal kurmak,
ancak çocukların oynayabildiği
bir oyundur
ve bir karınca
asla
bir zürafaya aşık olmamalıdır!

kendinden bile nefret eden bir insan
kurmamıştır hayatında kısacık bir devrik cümle!
çünkü ona göre
yüklem her zaman cümlenin sonunda olmalıdır
ve ölmek, basit yapılı bir yüklemdir!
leyleklerin ömrü ortalama yetmiş yıldır
ama leylekler bile
on beşinden sonra göç etmekten sıkılır

kendinden bile nefret eden bir insan
nabzının attığı kadar tanır seni!
ve hayatında okumamıştır hiç edip cansever'i

kendinden bile nefret eden bir insan
...
ya gidip ülkesinde politikacı olmuştur
ya da şeytanın yanında hizmetçi!

ikibinonüç.

ÖLÜ BİR BALIK VE PAZAR RİTÜELLERİ

bugün günlerden pazar, ölür canseverler
günlerden pazar bugün, açar karanfiller

bilirim senin pazar günleriyle aran yoktur
ve bulgur pilavıyla ve barbunyayla
fakat üzülerek belirtmeliyim ki:
nefret etsen de her yedi günde bir o pazar yaşanacak!
yalnızlıktan kapansan da evin en ücra köşelerine
o parklar dolacak; o mangallar yapılacak

ve sen, yine, malum pazar günlerinin birinde uyanacaksın
mesela bugün. hava parçalı bulutlu,
yağış yok, on 9 derece

bugün günlerden hep pazar
ve içinde muhafazakar bir anne

belki dokuz otuzda belki –cumartesi ağırlığından–
on üç otuzda uyanacaksın. uyanacaksın;
ölüm zemheriler diyarında olacak, sen yoksun
ölüm bir eskimo kabanının iç cebinde olacak, sen yoksun
uyanacaksın!
pencereyi açacak fakat güneşe bakmayacaksın
balkona çıkacak fakat çiçekleri sulamayacaksın
çünkü affı olmayan bir pazar bugün günlerden:
cezalılar – heyhat!

belli başlı rutinlerin olacak: fırına gideceksin
bir ekmek alacaksın –kepekli–
oradan bakkala geçeceksin, sigara alacaksın, mahçupsun
çünkü bakkal veresiyeden bahsedecek
ölesiye dinleyeceksin; birden aklına
evde zeytin ezmesinin bittiği gelecek –dank!
hüzünleneceksin, almaya yelteneceksin; almayacaksın
hâlâ mahçupsun.. “ay başı” diyeceksin
yolunu tutacaksın evinin

merdivenlerde üst komşun Melahat Teyzeyle karşılacaksın
Melahat Teyze duvar saatinden daha dakiktir, asla şaşmaz
“günaydın” diyeceksin “günaydın kızım” diyecek
ve bir daha otuz yıl boyunca susmayacak
bir bir cevap vereceksin Melahat Teyzenin sorularına
okulunu soracak “iyi gidiyor çok şükür” diyeceksin
halbuki okulu aylar evvel bıraktın
konfeksiyoncuda çalışıyorsun
Melahat Teyze bunu asla bilmeyecek
Melahat Teyze iki torunu olduğunu da asla bilmeyecek

eve gireceksin
balıkların yemini verirken öldüklerini fark edeceksin
“yine mi” diyeceksin –bu ne acı bir sorudur ya rabbi
hemen oracıkta cenaze işlemlerine başlayacaksın
ağlamayacaksın
çünkü daha önce o balıklar için zilyon defa ağladın
ve hiçbir balık gözyaşlarına bakıp ölmekten vazgeçmedi
artık bunu sen de anladın

Yalnızlar Mektebi, Sayı: 10

Batuhan DURAK

Hiç yorum yok: