(25 Kasım 1952,
Demirci / Manisa – 20 Kasım 2016, İstanbul)
Asıl adı Mehmet Erel. İlk şiirlerinde Mehmet Erel ve Mehmet Müfit Erel
imzalarını kullandı. Nimet Hanım ile ziraat memuru Hayrettin Erel’in oğlu.
Çocukluğu ve ilkgençliği babasının görevi nedeniyle Anadolu’nun çeşitli
yerlerinde geçti. 1968 yılında ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşti;
Haydarpaşa Lisesi’ni bitirdi (1968). Altı yıl boyunca farklı üniversitelerde
okumayı denediyse de üniversiteyi bitiremedi.
Saymanlık, bankacılık, metin
yazarlığı ve müşteri temsilciliği yaptı. Sonra kendi işini kurarak
Perşembe Pazarı’nda sanayi ürünleri toptancılığı yaptı. Bu dönemde tanıştığı
antika ve antikacılığı çok sevdi. Kısa zamanda iyi bir toplayıcı ve
koleksiyoner oldu ve böylece, halen yürütmekte olduğu, Nişantaşı’ndaki antikacı
dükkânını açtı.
Oktay Akıncı ile “Yaşam İçin
Şiir” (1983) Tuğrul Tanyol ve Metin
Celal ile birlikte “Poetika” (1985)
dergilerini çıkardı. İstanbul’da yaşıyor; evli, bir çocuk babası.
Ödülleri:
“Oradan O Kızıl Mermerin Altından” adlı şiiriyle 1979 Savaş Yolu Dergisi Şiir Ödülü; “Yaprak
Kasırgası” adlı şiiriyle 1983
Gösteri Dergisi Şiir Ödülü’nü (mansiyon) aldı.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& İstanbul’un Ağır Sultanları (1984, Üç Çiçek
Yayınları, İst.)
& Tekke’de Bahar (1986, Çizgi Yayınları, İst.)
& Herşey Dün Gibiydi: İki Eski + Üç Yeni Kitap / Toplu
Şiirler (2012,
YKY, İst., 276 s.)
Kaynaklar:
A Tanzimat’tan Bugüne
Edebiyatçılar Ansiklopedisi, Cilt II, 2001, YKY, İst., s: 553
Şiirlerinden
Seçmeler:
BİR
ÇAPAK ÖYKÜSÜ
yağmurlu bir gündü abi yağmurlu bir gün
ilkyazdan
bir çapak fırladı torna tezgahından
ağır çekiminde gözlerimin
ilkten küçücüktü çapak
kekik kokulu bir oda
geliyordu gözlere gözlere
sonra serpildi çapak
dost sözcüklerden bir kolye
geliyordu gözlere gözlere
büyüdü çapak sonra
hediyelerden portakal kolonya
geliyordu gözlere gözlere
yağmurlu bir gündü abi yağmurlu bir gün
kapandı gözlerim
ÖLÜ
MANZARALARI
sessiz öldüler, üç beş sevgili gözyaşı ve
dikbaşlı yüreklerin omuzlarında, sessiz
öldüler, gazetelere falan da geçmedi
isimleri
yalnızca benim şiirimdeler şimdi
biri tüccardı, kapıcı kılıklı tüccar!
henüz girmişti yedeğine ölümün
ölüm ki mercimek raflı dükkânın
sıcakla birlik sızısı olmuş
bando-mızıka yürüyor, kılcal
damarlarında kalbimin.
biri küçük bir kızdı, küçücük! neresinden
tutarsan, sesini almış bahardan
belli saflığını süpürüyor
tıpkı topunu düşürür gibi
beşinci katın balkonundan.
birinin etine gömülü –
gömülü etine serserilik!
atsan atılmaz, betona doğmuş sanki
kurulu sulu bir geceden
son faturanın kesildiği.
biri ise dudaklarını kaçırmış bir kadın
uzunlamasına kadın! hazırlıklıymış zaten
tipili günlere, baksanıza
birbirine düğümleyip bulutları
tutuna tutuna inmiş ölüme.
ya biz n’apıyoruz kıvrılırken mezarlıktan
bir otobüsün içinde.
kan diyorum, kan! ve fırlıyorum ayağa
tutun şu şiiri –
tutun şu şiiri yoksa tüccar hortlayacak
serseri fışkıracak yerinden tutun
çünkü kadın çoktan başladı
arşınlamaya ülkesini
ama o çocuk
küçük kız!
biliyorum, üşüyordur şimdi
YAPRAK
KASIRGASI
artık kalbim yürüyen bir yokuştur
her şeyin bir sessiz karşılığı vardır
annemi kaybetmenin sessiz karşılığı nedir
- gül denizinde diken fırtınası
- gök ağırlığında bir bulut
hayır hayır. kokusu uçmamış yastığının,
soluğu uçmamış
elleri yumak olmuş, dağılmış saçları
herşey koca bir evin yorgunluğundan kalmış.
eşyanın
yalnızlığında şimdi.
sanki gözleri bir açılıp bir kapanıyor
sanki temiz bir gömlek giymişim
yakalarımı düzeltiyor
annem annem
sıkıca sarılıyorum yastığına
annem annem
yastık mı sarılıyor bana
annem annem
alıp yastığı
koşturuyorum sulara
annem annem
çığlığım götürsün seni uzaklara
yeşilcik bir çocuktum, tıngırtılı
mıngırtılı
güney kasabalarında. sınavlara ve sevdalara
her an hazırdım. orta halli memur
çocuklarının
tarihlerinde yazılıdır bu.
babam, şarkılarla karışık
savaşlarını anlatırdı
karıncalarla hamamböceklerinin.
annem köşesine çekilmiş
pirinçlere yasin okurdu
sırtımı sıvazlamak için.
omuzlarıma nal düşecek
hayatı yoracaktım, yorulan
kır çiçeklerinin karşılığında
annem annem
karanlık adamlar karanlık yüklerini
karanlık
ceplerime boşaltıyor
annem annem
ada vapurları, mastika'larla karşılanıp
enbüyükfener'lerle uğurlanıyor
annem annem
o aptal arabesk var ya o
aptal olduğu kadar egzos
egzos olduğu kadar klakson
kulaklarıma pamuk
pamuk dayanmıyor
annem annem
suadiye gençliği esrara yatıyor
bir sen misin oğul, bir sen misin
bu cehennemin iplerinde oynayan
kızgın harem gecesinin
suskun çanlarını çalan
bir sen misin oğul, bir sen misin
mürdüm eriklerini ağacından dağıtan
alnımızı nar yapıp çatlatan
ki o an, elektrikli tren
uçurum yanında yay gibi gerilmişti
yıldız kayıyor, dolar kuşatıyordu
on bin grostonluk tanker ise
petrol boşaltıyordu. yumruk oldum
indim aranıza, yani masanıza
yanalım dedim
pisipisine yanalım
aşağısı uçurum
uçurum aşağısı
annemde ilk yer sarsıntısı
yaprak kasırgası
annem annem, n'olur kızma
arkadaşların çoğu gitti azı kaldı
annem annem, n'olur kızma
kalanlar işsiz. kupon biriktiriyorlar
yüzbinde bir de olsa, asgari ücretle
iş bulacak çamaşır tozu
annem annem, n'olur kızma
kahvelerde oyun falan oynuyorlar
ellerindeki son kozu
sokaklarda alanlarda uygun adım
uygun adım
uygun
annem annem
tüm kapıları çivilemek geliyor içimden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder