Şiirleri ve yazıları Arka Bahçe, Diri Ozanlar Derneği, Peyniraltı Edebiyatı, Void vb.
gibi dergi ve fanzinlerde yayımlandı.
Kaynaklar:
A https://sonatyurtcu.wordpress.com/
Seçmeler:
AÇ
KALMIŞ BİR ŞİİR
Kapıların
önünde bedenleri olmayan ayaklar dizili
Sarhoş
yazarlar sürüsü, yıldızların içinde kaybolmuş bir halde fikir dileniyorlar.
Yaşları,
hayatın yarısından önceki durakta bekleyen kadınlar, dişi bir kaplan gibi genç
beden avına çıkmışlar.
Uzaklara
bakan sırtı dönük kadın tablosu, gözlerimin görmesine yardımcı oluyor.
Kendi
hayatlarını yazmaktan utananlar, üstüne kahraman elbiseleri giyip, kendilerini
ambalajlı bozuk bir saat gibi gösteriyorlar.
Çaldıkları
için özür dileyen hırsızlar, öldürdükleri için merhamet dilenen katiller doğuyor
sahipsiz odalarda.
Kâğıtlara
anlatılan hislerden şikâyetçi olanlar ve aslında huzuru yakaladıklarını söyleyenler
ve ne olduğu belli olmayan kelimeler mahşerinde ucuz hisler satanlar,
Deliliğin
durgun göllerinde çırılçıplak soyunup buz gibi sularda boğulanlar,
Acıkmış
kalplerini duygu kanlarıyla besleyenler,
Yaratıcılığın
ormanında kral olabilmek için, sıradanlığın sirkinde abartılı makyajlarla çirkince
gülümseyenler,
Hepinize
afiyet olsun, karnınız bir ayınınki kadar dolu ve aklınız balıklar kadar
ıslanmış.
Çıldırmamak
içten bile değil bu boş sinema salonlarında, duvarlarına sinir krizleri bulaşmış
otel odalarında,
Hiç
hatırlanmayan cesedi kokmuş yalnız insanlar şehrinde, tren çığlıkları, vapur
çığlıkları, martı açlıkları var.
Umudun
son parçalanmış vücudunda ellerini kirletenler kalem mürekkepleriyle,
Uzayın
dengesinde sonu bulamadıkları için sonsuzluğa kapılıp giden yolcular,
Aldanmanın
sınırlarında çizgiyi geçerken vurulup ölenler,
Ustaca
hazırlanmış gösterilerde inancın dehşetini sunanlar,
Tüm
bunlar oldu ve olmaya devam edecek, bu yüzden ağla ve alışma hayatın işleyişine.
Son
yangının içinden koşarak etrafına alevler saçanlar,
Hep
konuşmaktan, dinlemeyi unutanlar ve bu yüzden ejderhanın nefesinde yok olup gidenler,
Sadece
anlamak gerekiyordu.
Tüm
çılgınlığın sebebiyle sofraya oturup yemek yemek yerine
Aç
kalmayı tercih etmeliydik.
En
güzelini veriyorum size
Aç
kalmış bir şiir.
KASILMALAR
Teknolojik
yeni nesil intihar ve yeni ölüm şekilleri
Banyo
aynalarından halka – toplu bir kıyım ve yok-etme vaazı veren imamlar, ya da allahı
satanlar parayla, hem de ucuza götürmeden.
Daha
fazla ses – daha yüksek ses – daha da gürültü
Mekanik
görüntü : İnsanın kendisini satışa sunduğu sanat eserlerindeki iki parmak arasındaki
uzunluğa denk gelen mevki.
Çok
geçişli görme biçimlerinde göremediklerine verdiğin sonsuzluk başlığı ki gözüm
yek bir körlüğün karşılığına denk kendimin karşısında.
Sessiz
ve hiçbir şeye karşı gelmek istemeyen boyun eğici bireysellik
Dışarıdan
gelen çığlığın suyun içindeki karşılığı boğuk bir nefes sadece – ölülerinden haber
alamayanların tercih ettiği iletişim biçimlerinden biri.
Ölünün
içine giren morg görevlileri – ölünün bedenini boşaltıp içine girip kendilerine
yeni beden bulduklarını sananlar – kimse derisiyle insan olmuyor.
Gündüzleri
ofis çalışanı akşamları pezevenk olan cinsiyetler,
Babalarının
ölümlerini bekleyenler, kan davasından dolayı kendi ölümlerini bekleyenler –
kan kaybından ölen robotlar – bayrağından vazgeçemeyen tıraşlı cumhuriyetçiler,
birbirlerini taklit eden şairler, herkesten gizli namazını evinde kılan
orospular,
Demirle
doldurulup içleri, mıknatıstan kaçmaya çalışanlar kendi elleriyle yarıp karınlarını
– midelerini fırlattılar sokaklara – kimisi boş, kimisi doyduğundan fazlasını
almış içine ve sattık biz onları depolarda bekletmek yerine hem de 9.90’a
kasanın önünden hemen.
İhanete
maruz kaldığım rüyalarımda – benimle konuşan böcekler var. Benimle yemek yiyen
tavşanlar, rakunlar – masanın başında baykuş, hemen sağında bukalemun, solunda ben.
Ben
yılanları yiyorum – fareler kral yapıyor beni – kurtçukları yiyorum, kuşlar
ciğerimi söküyorlar defalarca Prometheus’un laneti gibi. . Sonunda evi gelip yakıyorlar – masanın
başındaki herkes razı oluyor yanmaya – hem zincirli ayakları birbirlerine kim düşünür
ki yanındakini.
KUMUN AYNASI
Sonsuz
bir dolaşmaya çıkmak için geçiyorum olduğum kapıdan adımımı atıp –
Çöle
bir yolculuktur benimkisi taştan başlayıp kumla devam edecek olan, sonra da yoldakilerle
sohbetimdir doygunluğum; yaşayanlarla, hayvanlarla, bitkilerle, ölülerle, göremediklerimle
ve yaratılanlarla.
Açıp
ellerimi çölün altında gezdireceğim, içinde ne varsa gün yüzüyle tanıştıracağım
onları, saklı kalanı açığa çıkartıp sırrı açıklayacağım.
Kimse
duyamayacak/duymayacak.
İpler
dolanacak boynuma ağaçlardan yapılma, beni katacaklar kendi aralarına kök
salmış hurmalar
Gölgesine
ayna olacak insanın vazgeçecekleri
Kabul
ettikleri gözlerinin rengini değiştirecek, sislerin içinde görünmeyenler devam
edecek yoluna –bizden ne aldıklarını göremeyeceğiz, zamanla içimiz körelecek,
yorulduğunu farkına varamayan bir at gibi susuz öleceğiz o çölde.
Doğumuna
tanıklık ettiğin çocuklar gelip kapının önünde bekleyecekler, ellerinde çatallı
kılıçlarıyla seni –ait olduğun sayfaların sözleriyle öldürecekler, sen
aldırma –bunun için yeterince bekledin.
Her
şeyde doğru olmayan bir doğuş vardır, bu yüzden fırtınaların içinde çıplak bedeninle
kumdan bezlerle sar kollarını, göğsünü ve ayaklarını –insan görmek istediğini
görecektir.
Ben
ki seninle hiç tanışmamış olanım –seni bulmak için ne yapmalıyım?
‘’Beni
aramak yerine –benim her şeyde karşılık bulduğumu görmelisin.’’
Kötülükte
bile mi?
Mutlak
bir cevabı olmalı doğmayanın –yoksa benim kısıtlı aklım ne bekleyecek hak olanın
arayışında?
Öyle
bir yol ki bu –herkesin, arkasındakine sırtını gözü kapalı dayaması gibi –hem
boynu ve başı tekliğe saplanıp kalmış düş(ün)mekten –bu yüzden ne bilsin
gerisindekini.
Ben
dünyanın kendisinden büyük, evrenden küçüğüm yaşça, bu yüzden öfkem yoktur,
zamanım yoktur, bilincim yoktur, ben hiç olmamışımdır –belki de sen beni elçi
sanmışsındır ben kim olduğumu farkına varamamışımdır.
Olsun.
Elimde
olanın ne olduğunu göremiyorsam bile –bir çift göz bana rehberlik için gelecektir
o çölden vakti tamamlanınca ve doyunca gördüklerine.
Diri Ozanlar Derneği, Sayı: 3
YERÇEKİMİ YOK
Ritim
parlak ve beyaz
Sahnenin
önünde davet edilmeyenler,
Rüyalarımın
içinden geçip soruyorlar: ‘’ Cezasız hatalar olmak zorunda mı?’’
Işıklar
beni göstermeli seyircileri değil diyorum – kumanda odası üstüme kırmızı bir ay
giydiriyor.
Paralel
eş zamanlı rastlantısallık
Çarpışan
vücutlar
Ellerinde
resimleriyle yıkık binalar arasında yüzmeye çalışan adam
Kablosu
kesik telefon, kablosuz telefon, telefon bedenin içinde – beden hesap makinesinin
bölme işleminde ayrılıp gitmekte uzak bir geleceğe.
Optik
yanılsama ve hamburger –
Şişman
adamlar ve şişman kadınlar
Optik
yanılsama ve sirk hayvanları
İşkence
ve kan dolu oyunlar
Aklın
yürüyüp gittiği yerde gözler ona eşlik edecek, yürüyen gözler akılla hareket
edip bedeni olduğu yerde bırakacak.
Kutsal
gökdelenlerin arasından geçip kimyasal tepkimelere maruz kalıyorum. İlaç şirketleri
doğruları söylemiyorlar ve şu an herkes birbiriyle yatmak istiyor.
Sabahları
erken gelmeye çalış!
Keçileri
yokuşta bırakma, al onları kaçır!
Düzerken
seni düzenin kendisi – korkma ve gözlerini kapat!
Parçalanan
yolcusun, bir kaza gibi gözükecek her şey ya da tesadüf veyahut bir nedeni bile
varolabilir.
Sıçra
ve felaketin üstüne kon!
Haksızlıktan
yana ol
Haklı
gibi gözük
Halka
karış
Halkalarla
saldır meydanlara!
ve
döngü benden gitmemi isteyecek adım adım
Oturup
seyredeceğim bütün her şeyi
Kendi
mezarımın içinden sırtüstü.
Sakın
durma, sen bütün gece çalabilirsin her istediğin şarkıyı ve her eşyayı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder