Şiirleri ve yazıları Akatalpa, Hayal,
Natama vb. gibi dergilerde yayımlandı.
Ödülleri:
“Öte İçin Solo” adlı dosyasıyla 2014 Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü’nü aldı.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Öte İçin Solo (2014, Mayıs Yayınları, İst., 72 s.)
Şiirlerinden
Seçmeler:
BU
sarı ışıklar yakılmış
odamıza dağılan bu - mors alfabesi
istanbul’u istiyorlar ibrahim
ateşler içinde
deniz duvarlarına çekilmiş
görüme alınmış surlarımızın kavsi - mahrem
uyan ey uykumuzu almaya gelmişler
kızıl göğül bir öpüşle
felaketlerimiz de dahil sokaklarımızı da
o delik tastaki hamamımızı - su-
yu da uyan ey yüzünü
ellerini yumaya gelmişler
sıratlarında dünya işçilikleri
ellerinde gökölümler
oysa ilk sevinçti haliç
ve son; sustukları yerde esrar
kapılara dayanmışlar
ocağımızda tüten bu - firavun fermanı
istanbul’u istiyorlar
istanbul’u istiyorlar
ibrahim ateşler içinde.
ÇOCUK
SUSARSA BİLEKLERİ AĞLAR
tekleyen nabızlarıyla bir lamba
tablamda sigara dağları
fikrimde düşüncelerin fil yürüyüşleri
söylesenize virane evlerin deniz
manzaraları
düşleri kesilmiş bir çocuğun acısını hangi
oyun alabilir
duvardan duvara savrulan çığlıklarından
susmak vahim bir edebiyattır, toz
kağıtlarda sürgün
satır aralarında zindanlar kazar kendine,
sütun boylarına doğru
lugat
konuş şimdi sesin yeterse
mevkisiz yığınların kuytu sandıkları cadde
boylarında
desibel desibel bağır
çocuk susarsa bilekleri ağlar
sen bunu anlamazsın
her insan ölümünde bekaretini terk eden
toprak ana
bir çocuk ağlarsa bir dam akar tepene
gök delinir boğulursun
çamur olursun, çirkinliğinde akan
bir ömür geçer rüyalardan
sanrılarımda aldanmışlığın kesik sesi
nehirler akıyor kapımdan
içinde ete sığınmış ruhlar
hep aynı gün
hep aynı yarın
insansınız ne de olsa
sonucunda her işlemin
ipe dizilin siz şimdi
ununuz bol olsun
en pembesinden aşklar çaldım kendime
gecenin soysuzluğuna düştü
soğudum gecelerden
teklik yatağında iki insan
nasıl tek olamaz anladım
yalnızlık konuş artık
ne zaman koptu kıyametin
ne zaman dayandı intihara merdivenlerin
yok’luğunun var olan apartmanında
intihara çıkıyor tüm pencerelerin
susuyorum ...
çocuk sustu şimdi bilekleri ağlıyor
HABERSİZ
haberim yok
kuşlarımın telgraf tellerinde intihar
ettiklerinden
haberim yok
gramofonda çalmayan kırkbeşlik babammış
annemin sesiyle
haberim yok
ikindileyin kaldırırmışım kadınını
uykularımın
yenilerek tümden büyük gidimlere
haberim yok
göçtüğünde tanrı mevsimleri yüzümde
öyle dediler
ah bu ben
ah aptal örümcek
tek suyu öptüğünde mi adamakıllı
toplanırsın sen
KIŞ
OLGUNU
Sarkaç keskin mevsime benziyor biraz şimdi
Hiç acımadan tümleçlerinden kırdığım zamanlar
Ve kendinden alacaklı o köstek
Duyunuz diye çömeliyor dizlerimde
Zaman niye çoğul konuşur ki
Nefese odaklı tüm dakikalarım
Gerdeksiz soyunduğum hayata yaşama isteği
Bir devriklik sergileniyor damarlarımda
Mahvolmuş havalardan biraz ayaz
Portede güz akıyor
Tuvalde yaz
Olgunlaşan tüm kelimeleriyle
Mevsim beyaza benziyor şimdi biraz
Aynı tene kurulan çok sesli iki kamp gibi
Nesnelerinden ayrı yaşıyor cümlesi
Üstelik ergen karları da hâlâ üzerindeyken
Ciğerlerim şimdi neden ellerimde üşüyor ki
Ben bilmem imgenin iyisini
Ama yaz iyi bilir öğelerine ayırmasını
Buzlu bir şiiri
PRELÜD
seni uzun saçlı bir devlet sandım prelüd
iki ilkokul bitiren babaya sahipsin sen
ağır
annen yaşlandıkça güzeldir sonra ablan
çok namuslu bir devrin işçisidir
prelüd görüldükçe adını göze çıkaran
kalabalıkta kendi şiirini yazabilmektir
devletlilik
ellerin zambak kokusu ve bahçesi
uzayan duyargalıların
prelüd hep en güzeli yaşadığını sanmak,
ağrılı acıya neresinden yaklaşmaktır
sen italyan pantolonlu bir italyan çocuğun
tekisin prelüd
bir gün tarihini yazacaklar kendilerini
trablus’lu bilecekler
kırık kalemli öğrencilerdir onlar - öncesi
sendin
tahta sırasında masasız zarif düşler kuran
prelüd kırık kalemli öğrenciler neyle
suçlanır?
seni uzun saçlı bir devlet sandım prelüd
çünkü sen hiç başlamayansın.
RAKI
YALNIZ
güzel içiyoruz güzel adamlar ve güzel
yalnızlıkları
dünya dönüyor biz de dönüyoruz her şey
duruyor
uzun bir çizgi timsali sıralanıyor
noktalarımız
karanlığını tanımadığımız bir gecedeyiz -
hiç
biz insanlara nasıl bir baksak sayrık bir
ayna duruyor
inceden bir yazyüzü düşürüyor bir kadın da
ayağa gülüyoruz
içimiz soğumasa diyorum hani yanmazdı o
mevsim öyle
- kadınları sevmiyorum
yangın merdivenine çiçek ekmişler dünya
çirkin ve anlamsız böyle
kadın diyorum kadın diyorum kadın kesici
trafiği ellerimin
erkek diyorum erkek kesici trafikte karşıya
geçebilme zaferi
devrilmeyen bir ikiyi soruyoruz kimse
ölmemiş
herkes de inmiş otobüsten bizi kimse eve
götürmüyor
şarkılar dönüyor ben de dönüyorum her şey
duruyor
ayrıcalıklı bir yalnızlık gibi salınıyor
hayat gerimde
en sonra
tarifsiz bir kadeh yontup ev diyorum ev
zamanı zamanın
odamı uzağa kurmuşum yazık kalabalığı
bulamıyorum.
SAİT
VE TURGUT VE ELLERİM
sait: bunlar bir para kazansa iki
bunlar bir kız çocuğu
okşasınlar kız iki
sokakta dolansalar
sokak iki
bir sevmesinler hemen
iki
uyumaları aynı anda
kalkmaları
yeme-içmeleri alabildiğine zarif
sonra gitmeleri bir iki
dirilerini duyuyorum
güneş aniden yüzlerinde iki
nefeslerine dolanıyorum
ciğerleri iki
eylemlerini izliyorum
devrimleri iki
kutlamaları var bir de
şarap sıcak ve iki
bir ben iki değilim
aynalarında bir bile yokum
denizi dağlasam yokum
balkonları intihar
süsünden kurtarsam yokum
ağrılarını koşsam bile
yok oğlu yokum
onların iki ışığı var
ve ben orada yokum
turgut: bundandır her gece uykumu
kaldırıyorum
kesip gövdemden yüzüme
ekliyorum ayaklarımı
aklımı bir ağrıya
saplıyorum sonra gidilecek bir yer yok
bir kabusu onlar boyu
alnından seviyorum aramak
en son tutup yüreğimin
ellerinden kendime gidemiyorum
ellerim: sevgili ışığım neredesin.
Yİ ÇİNG
el kör uzanımı tek
düş
uzaklaşmış ülke
topraklarına
doğuya göç var
ağartılarak ağulu
dili suyun
unutuluyor
öğrenilen
ağrılı ve dik
sınıfından
kovuluyor
cihangir süslü
anayasalar
gibisidir bir
üstüakşam
gitmek pek iyidir
geçiliyor mavi
geçiliyor sarı
geçiliyor öncesi
göç
geçmişine yüz
çevirip
yarınla kaybediyor
revan
eğildiği kadar
yoktur ardı ölünün
hepimiz görüyoruz
söylenmemiş hiçbir
şeyi
söylemiyor insan
Akatalpa, Sayı: 129, Eylül 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder