(28 Aralık 1966, Ereğli / Konya - )
Dudu Hanım ile Hacı Angı’nın oğlu. Ankara
Kubilay İlkokulu’nu (1978), Ankara Halide Edip Lisesi (orta kısmı, 1981),
Ankara Mustafa Kemal Lisesi’ni (1984) ve ODTÜ Metalürji ve Malzeme Mühendisliği
Bölümü’nü (1992) bitirdi. Aynı bölümde yüksek lisans yaptı. 1992-2001 yılları
arasında aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak çalıştı. Üniversiteden ayrıldıktan
sonra, 2004-2009 yılları arasında Dost Kitabevi Yayınları’nda İngilizce
editörlüğü yaptı. Jaguar Yayınları’nda düzeltmenlik yaptı. Çevirileri
çoğunlukla Dost, İmge, Jaguar ve Ayrıntı Yayınları arasında çıktı. Aralarında
Samuel Beckett, Walter Benjamin, Leszek Kołakowski, Raimond Gaita, David
Markson ve Tom Spanbauer’in de olduğu birçok yazarın kitabını Türkçeye
kazandırdı. Aile şirketi olan Angı Yayınevi’nin Ankara Kitaplığı Dizisi’ni
yürütüyor. 2010 yılından bu yana Ankara’da İngilizce öğretmeni olarak
çalışıyor. Ankara’da yaşıyor; evli, bir çocuk babası.
İlk yazısı 25 Kare Sinema Dergisi’nde (Sayı: 16, Temmuz-Ağustos-Eylül 1996)
yayımlandı. Şiirleri ve yazıları 25. Kare,
Akatalpa, Duvar, Haşhaşi, Karakalem, Siyahi, Şiiri Özlüyorum gibi dergilerde
yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir: Göl Balıkları ve Orta Yaşlı
Kelebekler, 1994,
Cem Yayınları, İst.; Uykulu Irmak, 2000, Hera Şiir Kitaplığı,
İst.; Çağrışımlar Kitabı, 2003, Altıkırkbeş Yayınları, İst.; Tenedos'ta
Hazır Giyim, 2004, Altıkırkbeş Yayınları, İst.; Saçılmış Mavi, 2004, Altıkırkbeş
Yayınları, İst.; Ney, Cahil Zaman 1, 2007, Altıkırkbeş Yayınları, İst.; Ş, Cahil
Zaman 2, 2007, Altıkırkbeş Yayınları, İst.; Kankurutan, Cahil Zaman
3, 2007, Altıkırkbeş Yayınları, İst.; Def-im, 2014, Hel Yayınları, İst.
Roman:
Cadde, 2011, Ankara Kitaplığı, Ank.; Galileo'nun
Karısı, 2014, Ankara Kitaplığı, Ank.; Dünyada Bir Yerde, 2017,
Raskol’un Baltası, İst.
Anlatı, Deneme, Poetika: Kadın Kokusu, 2003, Altıkırkbeş Yayınları, İst.; Katli Vacip Kitap, Dilyan Yaralar takma
adıyla; 2007, Altıkırkbeş Yayınları, İst.; Walter Benedix Schönflies Benjamin'le
Yaşamak, 2010, Siyah Beyaz Yayınları, İst..; Dip Metin, 2011, Ankara
Kitaplığı, Ank.
Çeviri: Charles Freeman, Mısır, Yunan ve Roma - Antik Akdeniz Uygarlıkları,
2003, Dost
Kitabevi, Ank.; William Blake, Cennet ve Cehennemin Evliliği, Şiir, 2003,
Altıkırkbeş Yayınları, İst.; Raimond Gaita, Filozofun Köpeği, Anlatı,
2005, Dost Kitabevi Yayınları, Ank.; David Hopkins, Dada ve Gerçeküstücülük, Tarih,
2006, Dost Kitabevi Yayınları, Ank.; Leo Bersani, Ulysse Dutoit, “Fakir Sanat”,
Felsefe, 2006, Dost Kitabevi Yayınları, Ank.; James Bamford, Sırlar Evreni /ABD
Ulusal Güvenlik Dairesi'nin Dinleme ve İstihbarat Ağı, Araştırma-anlatı,
2009, Dost Kitabevi Yayınları, Ank.; Samuel Becket, Yankının Kemikleri, Şiir,
2009, Periferi Yayınları; David Markson, Wittgenstein'in Metresi, Pelin
Angı ile birlikte, roman, 2014, Jaguar Kitap; Walter Benjamin, Esrar Üzerine,
Felsefe-anlatı, 2012, İmge Kitabevi Yayınları, Ank.; Leszek Kolakowski, Neden Hiçbir
Şey Yok da Bir Şey Var?, Felsefe, 2016, Jaguar Kitap; Samuel
Beckett, Bana Benzer Bir Başka Ayrılık-Seçme Şiirler, Şiir, 2018,
Ayrıntı Yayınları, İst.; Max Blecher, Acil Gerçekdışılıkta Maceralar,
Roman, 2018, Jaguar Kitap
Kaynaklar:
A http://ankarakitapligi.com/siir-defteri.html
Şiirlerinden
Seçmeler:
EN
ZOR ÖPÜŞLERİNİ YONTMAK HEYKELLERİN
sonra gider deliririz birlikte yalnız gel
karanlıkta kır bahçelerinde boşlukta
acelemiz yok bu güzel bekleriz
bir bulut gelir göğsünde elma olur
bir tay içinden geçer deliren karanfilin
saçların sararır mutluluk olur
en zor öpüşlerini yontmak heykellerin
bu soğuk bu beton binalara karşı
bu kâğıt paralara naylon adamlara karşı
gidip şimdi bira içelim sokaklarda
ülkeler arayalım sevişelim
sıcak büyük lambanın altında
titreyen camilere titreyen okullara karşı
üşüyen kışlalara üşüyen bankalara karşı
sonra gider deliririz birlikte
acelemiz yok bu güzel bekleriz
22 mayıs'94 / ankara
"Uykulu
Irmak" adlı kitabından
FİLATELİ
ilkgün
zarfı
ben sizi sevdiğimden öptüm
karakutunuzdan
siz beni tutsaklığımdan ısırdınız
birden gümüşün boynunda bir zenci tay
uluyor mu uyuyor mu belli değil
2.
gün zarfı
tüm sesleri dağlar kaplar
sonra fütursuzca yırtar
aslı ile sureti arasındaki zambak
kokuyor mu üşüyor mu belli değil
son
gün zarfı
meyhanelerin gölgesi düşmüş
perisi çalıntıymış hevesimizin
/y/akıyor zamkı dudaklarınızın
fahişem istanbul
ak bir kâğıda düşmüş
ucunda bulut bir kirpik
batıyor mu sizin de kalbinize
ah olsan da dilini öpsem kardeşim yanni
kastettiğin kerevit mi kerevet mi belli
değil
"Çağrışımlar
Kitabı" adlı kitabından
GÖNÜL
BAĞLARI
— Şiir bir ülkü kazandırır,
bir ülke kazandırmaz.
Evrime inanmazdı ama şıp diye tanırdı
nursuz yüzleri.
Güzelliği övmeyen konforlu zihinleri. Üzüm
çiğner,
pagodaya giderdi. Ekşi mayadan ekmekler
yapar, çıyan
gözlü memeliler düşlerdi. Cinden periden
korkmazdı.
Öğretmeni ve mürekkebi baş tacı eder, kâğıt
dutunu
kemiren keçinin yerine o utanırdı. İçinde
üzüm bağları
olan ve çiğnedikçe olgunlaşan insan.
Yıllardır suni yemle besleneli ve tatlı
sesle eyleyeli.
Ve Ahtapotlar ile Sıktıkça-Fışkıran-Adamlar
kol kola gireli.
Yastağaç örtüleri de dernekleşti. Oysa atomlar
bile,
üzüm çekirdeğinde on dört değişik şekilde
dizildi!
Biz dalgınlıkla rastlamadık bu ülküye.
Gökten
paraşütle düşmedik bu tepeye. Gönül
borcumuz
varsa da oklukirpiye, avans yok hiçbir kral
kelebeğine.
Ama üzüme! Ah, içimizde çiğnediğimiz üzüme!
Kayarken ekvatora ülkenin koordinatları,
gök tanrı
son kez kartopu yağdırdı. Kırıştı
katırtırnakları, söküldü
gelinparmakları. Koptu kopacak gönül
bağları.
İNSAN
HİÇBİR ŞEYE BENZEMEZ
Ne suya, ne toprağa.
Ne çeliğe, ne kitaba.
Ne de uzaya.
Su ile insanın içi arasında bir fark var.
Suyun içi insanın içi gibidir. Sessiz.
Suyun üstü insanın içi gibidir. Gürültülü.
Ama suyun ne içi ne de üstü sonsuz
değildir.
Toprak ile insanın içi arasında bir fark
var.
Toprağın altı insanın içi gibidir.
Kalabalık.
Toprağın üstü insanın içi gibidir. Tenha.
Ama toprağın ne altı ne de üstü sonsuz
değildir.
Çelik ile insanın içi arasında bir fark
var.
Çeliğin içi insanın içi gibidir. Taneli.
Çeliğin dışı insanın dışı gibidir. Tanesiz.
Ama çeliğin ne içi ne de dışı sonsuz
değildir.
Kitap ile insanın içi arasında bir fark
var.
Kitabın başı insanın başı gibidir. Önemli.
Kitabın sonu insanın sonu gibidir. Önemsiz.
Ama kitabın ne başı ne de sonu sonsuz
değildir.
Uzay ile insanın içi arasında bir fark var.
Uzayın içi insanın içi gibidir. a artı b
üssü n bölü n x‟e eşittir.
Uzayın dışı insanın içi gibidir. (a + b)n
/ n
= x.
Ama uzayın ne içi ne de dışı sonsuz
değildir.
KÖK MANZARA
"Her şey zahmetsiz bir belki
ile başlıyor.
Ölüm benimle sarhoşluğum arasında
duruyor..."
Ada rüzgârda kuş,
at fırtınada balık, ve liman, bir göz kırpışta
kutup oluyor.
Günebakanlar gerçekten de aya bakıyor. Ah,
imgelerin ayılttığı
yüzyıla, satırı elinde koşan kış! Ölmemek
için dalmak nafile.
Kokarcalar mutluyken de kokuyor. Sığınağı
sözcükler olan
zavallı ruhta, ketum güneş iç çekerek batıyor!
"Def-im" adlı kitabından
MATEMATİĞİN AKUSTİĞİ
içine girdiğimde
gözlerinde bir göz
gördüm
sevdiğim gökler
kadar ıslaktı
sevdiğim balıklar
kadar ıslaktı
sevdiğim kadınlar
kadar ıslaktı
gözlerinde bir ağız
gördüm
gözlerinde dudaklar
gördüm
ben önce iki
kişiydim
kırıldım tek kişi
oldum
ama hep üç kişiydim
hiç değilse iki
kişiydim
bu göze sadece
baktım
önce sadece baktım
sonra sadece baktım
ne duydum ne
dinledim
gözün bir ağzı
vardı
gözün dudakları
vardı
içinde olduğum
mevsimler
hepi topu bir
şiirdim
kulağına ve yüzüne
ve garsonun
öyküsüne
aslında yeryüzüme
ağladığım o gün
içinde değildim
içinde miydim
içinde olduğum
mevsimler
hepi topu bir
şiirdim
gözlerindeki
dudaklar eğildi
beni dudaklarımdan
öptü
öyle yalnız kalmış
öyle üşümüştü ki
ama artık kürklüydü
ama gördüm yüzünü
ama duydum
iniltisini
ve hissettim
gövdesini
çok geç miydi
döndü ve gitti
kuyruğu izini karda
sürükledi
hissediyor musun bu
şiirin
peşinden gittiği
yeri
kulağına ve yüzüne
ve garsonun
öyküsüne
aslında yeryüzüme
ağladığım o gün
karar benden
büyüktü
bütün ırmaklarım
yanıyordu çünkü
bütün göllerim
yanıyordu çünkü
bütün denizlerim
yanıyordu çünkü
bedenimin zekâsı
karlı zirvendeydi çünkü
yangında ilk
kurtarılacak kimdi
ben miydim
garson muydu
sen miydin
ben önce iki
kişiydim
kırıldım tek kişi
oldum
ama hep üç kişiydim
hiç değilse iki
kişiydim
kimseye haksızlık
etmek istemedim
varsa dışımda
unutmak istemedim
ava hiç gitmedim
ava hiç gitmedim
ava hiç gitmedim
ve son bir odun
attım ateşe
seni zirvenden
indirmeye
yüreğinin buzunu
çözmeye
o hayvanı öldürmeye
yazım billurlaşır
mı dedim
çok safsın dedin
tacım olur mu bir
gün dedim
çok safsın dedin
ama o taç insan
mutluluğum dedim
çok safsın dedin
evet çok safsın
ah çok safsın
sevgilim
çok safsın
hissediyor musun bu
şiirin
peşinden gittiği
yeri
yılanın içinde esen
yeli
karlı zirvenden
indim
sen kürkünü
yalıyordun
dışındaydım
gözlerinin
gözlerinin içindeki
yanmış gözlerin
soğumuş dudağının
dinmiş iniltinin
karar benden
küçüldü
bütün ırmaklarım
söndü çünkü
bedenimin zekâsı
çözüldü çünkü
kimsenin
yapmadığını yapmak
şarkılara meydan
okumak
uzakta ama içinde
olmak
gerçekten son
dileğim
içine girdiğimde
çünkü
hepi topu bir
şiirim
ben önce iki
kişiydim
kırıldım tek kişi
oldum
ama hep üç kişiydim
hiç değilse iki
kişiydim
bu şiiri ben sana
bekletildim
bekletildim
gözünden bakanı
gördüm
ağzımdan çıkandan
korktum
sustum
öyle dirençli öyle
güzeldin ki
öyle beyaz öyle
kırmızıydın ki
konuşmadın
inledin
üşüdün
gülümsedin
acıyla gülümsedin
kar leoparı
yavru kar leoparı
kürklü kar leoparı
beni müzik yapma
isimlerle doluyum
ben
beni notalarına
katma
tanrılarla doluyum
ben
bu şiiri anlama
resimlerle doluyum
ben
oğlumu öpüp
kokladım
karımdan hakkımı
diledim
tek kapılı
inime girdim
içerden kilitledim
susuyorum şimdi
hiç tanık yok ne
güzel
ne güzel
ne güzel
bu bir çocuk kitabı
bu bir çocuk kitabı
bu bir çocuk kitabı
kimse sözün leoparı
o açsın ağzını
aranmam bitti mi
hayır
soyunmam bitti mi
hayır
çaresizliğim bitti
mi
hayır
ama bunların hepsi
matematik
hepsi
. . . . . . . . . .
2 Mart, gece
yarısına doğru
3 Mart, 06.15
2007
"Ney" adlı kitabından
OOGIR
“Gördüğüm kadarıyla, bir insandaki inançların tümünü
yok etmek, yaşamının sonuna dek onu kısır bırakmak
oldukça eğlenceli bir durum. Sana katılmadığım için
kusura bakma…”
Sizden önce de
korkmuş ve kaybolmuş taze etle beslendim
ben. Yemeden önce
ama, hepsini şu köprüden geçirdim.
Gösterdim. Sesten,
renkten, uçurumdan korkulmaz. Sözdür
korkutan. Öğrettim.
Tanrılar benden kurnazdı, teologlar da
benden kör. Ama
istencimizin dışındaydı kaybolmak.
Bulunmak.
Rastlamak. Doymak… Bu uğursuz ormanda,
ah doymak! Hele
karanlıkta! Arama. Bulamazsın yanıtı
şehirdeki
ağaçlarda. Şansına minnet et. Esirgediğine
minnet et. Bekle.
Feda ettiğini anımsatacak sana da. Açlık.
Akatalpa, Sayı: 114, Haziran 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder