14 Ekim 2016 Cuma

SUAT KEMAL ANGI




    

(28 Aralık 1966, Ereğli / Konya - )

       Dudu Hanım ile Hacı Angı’nın oğlu. Ankara Kubilay İlkokulu’nu (1978), Ankara Halide Edip Lisesi (orta kısmı, 1981), Ankara Mustafa Kemal Lisesi’ni (1984) ve ODTÜ Metalürji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü’nü (1992) bitirdi. Aynı bölümde yüksek lisans yaptı. 1992-2001 yılları arasında aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak çalıştı. Üniversiteden ayrıldıktan sonra, 2004-2009 yılları arasında Dost Kitabevi Yayınları’nda İngilizce editörlüğü yaptı. Jaguar Yayınları’nda düzeltmenlik yaptı. Çevirileri çoğunlukla Dost, İmge, Jaguar ve Ayrıntı Yayınları arasında çıktı. Aralarında Samuel Beckett, Walter Benjamin, Leszek Kołakowski, Raimond Gaita, David Markson ve Tom Spanbauer’in de olduğu birçok yazarın kitabını Türkçeye kazandırdı. Aile şirketi olan Angı Yayınevi’nin Ankara Kitaplığı Dizisi’ni yürütüyor. 2010 yılından bu yana Ankara’da İngilizce öğretmeni olarak çalışıyor. Ankara’da yaşıyor; evli, bir çocuk babası.
       İlk yazısı 25 Kare Sinema Dergisi’nde (Sayı: 16, Temmuz-Ağustos-Eylül 1996) yayımlandı. Şiirleri ve yazıları 25. Kare, Akatalpa, Duvar, Haşhaşi, Karakalem, Siyahi, Şiiri Özlüyorum gibi dergilerde yayımlandı.
Yapıtları: Şiir: Göl Balıkları ve Orta Yaşlı Kelebekler, 1994, Cem Yayınları, İst.; Uykulu Irmak, 2000, Hera Şiir Kitaplığı, İst.; Çağrışımlar Kitabı, 2003, Altıkırkbeş Yayınları, İst.; Tenedos'ta Hazır Giyim, 2004, Altıkırkbeş Yayınları, İst.; Saçılmış Mavi, 2004, Altıkırkbeş Yayınları, İst.; Ney, Cahil Zaman 1, 2007, Altıkırkbeş Yayınları, İst.; Ş, Cahil Zaman 2, 2007, Altıkırkbeş Yayınları, İst.; Kankurutan, Cahil Zaman 3, 2007, Altıkırkbeş Yayınları, İst.; Def-im, 2014, Hel Yayınları, İst.
       Roman:  Cadde, 2011, Ankara Kitaplığı, Ank.; Galileo'nun Karısı, 2014, Ankara Kitaplığı, Ank.; Dünyada Bir Yerde, 2017, Raskol’un Baltası, İst.
      Anlatı, Deneme, Poetika: Kadın Kokusu, 2003, Altıkırkbeş Yayınları, İst.; Katli Vacip Kitap, Dilyan Yaralar takma adıyla; 2007, Altıkırkbeş Yayınları, İst.; Walter Benedix Schönflies Benjamin'le Yaşamak, 2010, Siyah Beyaz Yayınları, İst..; Dip Metin, 2011, Ankara Kitaplığı, Ank.

       Çeviri: Charles Freeman, Mısır, Yunan ve Roma - Antik Akdeniz Uygarlıkları, 2003, Dost Kitabevi, Ank.; William Blake, Cennet ve Cehennemin Evliliği, Şiir, 2003, Altıkırkbeş Yayınları, İst.; Raimond Gaita, Filozofun Köpeği, Anlatı, 2005, Dost Kitabevi Yayınları, Ank.; David Hopkins, Dada ve Gerçeküstücülük, Tarih, 2006, Dost Kitabevi Yayınları, Ank.; Leo Bersani, Ulysse Dutoit, “Fakir Sanat”, Felsefe, 2006, Dost Kitabevi Yayınları, Ank.; James Bamford, Sırlar Evreni /ABD Ulusal Güvenlik Dairesi'nin Dinleme ve İstihbarat Ağı, Araştırma-anlatı, 2009, Dost Kitabevi Yayınları, Ank.; Samuel Becket, Yankının Kemikleri, Şiir, 2009, Periferi Yayınları; David Markson, Wittgenstein'in Metresi, Pelin Angı ile birlikte, roman, 2014, Jaguar Kitap; Walter Benjamin, Esrar Üzerine, Felsefe-anlatı, 2012, İmge Kitabevi Yayınları, Ank.; Leszek Kolakowski, Neden Hiçbir Şey Yok da Bir Şey Var?, Felsefe, 2016, Jaguar Kitap; Samuel Beckett, Bana Benzer Bir Başka Ayrılık-Seçme Şiirler, Şiir, 2018, Ayrıntı Yayınları, İst.; Max Blecher, Acil Gerçekdışılıkta Maceralar, Roman, 2018, Jaguar Kitap
Kaynaklar:
A  http://ankarakitapligi.com/siir-defteri.html

Şiirlerinden Seçmeler:

EN ZOR ÖPÜŞLERİNİ YONTMAK HEYKELLERİN

sonra gider deliririz birlikte yalnız gel
karanlıkta kır bahçelerinde boşlukta
acelemiz yok bu güzel bekleriz
bir bulut gelir göğsünde elma olur
bir tay içinden geçer deliren karanfilin
saçların sararır mutluluk olur

en zor öpüşlerini yontmak heykellerin
bu soğuk bu beton binalara karşı
bu kâğıt paralara naylon adamlara karşı
gidip şimdi bira içelim sokaklarda
ülkeler arayalım sevişelim
sıcak büyük lambanın altında
titreyen camilere titreyen okullara karşı
üşüyen kışlalara üşüyen bankalara karşı

sonra gider deliririz birlikte
acelemiz yok bu güzel bekleriz

22 mayıs'94 / ankara

"Uykulu Irmak" adlı kitabından

FİLATELİ

ilkgün zarfı

ben sizi sevdiğimden öptüm
karakutunuzdan
siz beni tutsaklığımdan ısırdınız

birden gümüşün boynunda bir zenci tay
uluyor mu uyuyor mu belli değil

2. gün zarfı

tüm sesleri dağlar kaplar
sonra fütursuzca yırtar

aslı ile sureti arasındaki zambak
kokuyor mu üşüyor mu belli değil

son gün zarfı

meyhanelerin gölgesi düşmüş
perisi çalıntıymış hevesimizin
/y/akıyor zamkı dudaklarınızın
fahişem istanbul
ak bir kâğıda düşmüş
ucunda bulut bir kirpik
batıyor mu sizin de kalbinize

ah olsan da dilini öpsem kardeşim yanni
kastettiğin kerevit mi kerevet mi belli değil

"Çağrışımlar Kitabı" adlı kitabından

GÖNÜL BAĞLARI
            
               — Şiir bir ülkü kazandırır, bir ülke kazandırmaz.

Evrime inanmazdı ama şıp diye tanırdı nursuz yüzleri.
Güzelliği övmeyen konforlu zihinleri. Üzüm çiğner,
pagodaya giderdi. Ekşi mayadan ekmekler yapar, çıyan
gözlü memeliler düşlerdi. Cinden periden korkmazdı.
Öğretmeni ve mürekkebi baş tacı eder, kâğıt dutunu
kemiren keçinin yerine o utanırdı. İçinde üzüm bağları
olan ve çiğnedikçe olgunlaşan insan.

Yıllardır suni yemle besleneli ve tatlı sesle eyleyeli.
Ve Ahtapotlar ile Sıktıkça-Fışkıran-Adamlar kol kola gireli.
Yastağaç örtüleri de dernekleşti. Oysa atomlar bile,
üzüm çekirdeğinde on dört değişik şekilde dizildi!

Biz dalgınlıkla rastlamadık bu ülküye. Gökten
paraşütle düşmedik bu tepeye. Gönül borcumuz
varsa da oklukirpiye, avans yok hiçbir kral kelebeğine.
Ama üzüme! Ah, içimizde çiğnediğimiz üzüme!

Kayarken ekvatora ülkenin koordinatları, gök tanrı
son kez kartopu yağdırdı. Kırıştı katırtırnakları, söküldü
gelinparmakları. Koptu kopacak gönül bağları.

İNSAN HİÇBİR ŞEYE BENZEMEZ

Ne suya, ne toprağa.
Ne çeliğe, ne kitaba.
Ne de uzaya.

Su ile insanın içi arasında bir fark var.
Suyun içi insanın içi gibidir. Sessiz.
Suyun üstü insanın içi gibidir. Gürültülü.
Ama suyun ne içi ne de üstü sonsuz değildir.

Toprak ile insanın içi arasında bir fark var.
Toprağın altı insanın içi gibidir. Kalabalık.
Toprağın üstü insanın içi gibidir. Tenha.
Ama toprağın ne altı ne de üstü sonsuz değildir.

Çelik ile insanın içi arasında bir fark var.
Çeliğin içi insanın içi gibidir. Taneli.
Çeliğin dışı insanın dışı gibidir. Tanesiz.
Ama çeliğin ne içi ne de dışı sonsuz değildir.

Kitap ile insanın içi arasında bir fark var.
Kitabın başı insanın başı gibidir. Önemli.
Kitabın sonu insanın sonu gibidir. Önemsiz.
Ama kitabın ne başı ne de sonu sonsuz değildir.

Uzay ile insanın içi arasında bir fark var.
Uzayın içi insanın içi gibidir. a artı b üssü n bölü n xe eşittir.
Uzayın dışı insanın içi gibidir. (a + b)n
 / n = x.
Ama uzayın ne içi ne de dışı sonsuz değildir.

KÖK MANZARA

          "Her şey zahmetsiz bir belki ile başlıyor.
          Ölüm benimle sarhoşluğum arasında duruyor..."

Ada rüzgârda kuş, at fırtınada balık, ve liman, bir göz kırpışta
kutup oluyor. Günebakanlar gerçekten de aya bakıyor. Ah,
imgelerin ayılttığı yüzyıla, satırı elinde koşan kış! Ölmemek
için dalmak nafile. Kokarcalar mutluyken de kokuyor. Sığınağı
sözcükler olan zavallı ruhta, ketum güneş iç çekerek batıyor!

"Def-im" adlı kitabından

MATEMATİĞİN AKUSTİĞİ

içine girdiğimde
gözlerinde bir göz gördüm
sevdiğim gökler kadar ıslaktı
sevdiğim balıklar kadar ıslaktı
sevdiğim kadınlar kadar ıslaktı
gözlerinde bir ağız gördüm
gözlerinde dudaklar gördüm

ben önce iki kişiydim
kırıldım tek kişi oldum
ama hep üç kişiydim
hiç değilse iki kişiydim

bu göze sadece baktım
önce sadece baktım
sonra sadece baktım
ne duydum ne dinledim
gözün bir ağzı vardı
gözün dudakları vardı

içinde olduğum mevsimler
hepi topu bir şiirdim

kulağına ve yüzüne
ve garsonun öyküsüne
aslında yeryüzüme
ağladığım o gün
içinde değildim
içinde miydim
içinde olduğum mevsimler
hepi topu bir şiirdim

gözlerindeki dudaklar eğildi
beni dudaklarımdan öptü
öyle yalnız kalmış öyle üşümüştü ki
ama artık kürklüydü
ama gördüm yüzünü
ama duydum iniltisini
ve hissettim gövdesini
çok geç miydi
döndü ve gitti
kuyruğu izini karda sürükledi

hissediyor musun bu şiirin
peşinden gittiği yeri

kulağına ve yüzüne
ve garsonun öyküsüne
aslında yeryüzüme
ağladığım o gün
karar benden büyüktü
bütün ırmaklarım yanıyordu çünkü
bütün göllerim yanıyordu çünkü
bütün denizlerim yanıyordu çünkü
bedenimin zekâsı karlı zirvendeydi çünkü
yangında ilk kurtarılacak kimdi
ben miydim
garson muydu
sen miydin

ben önce iki kişiydim
kırıldım tek kişi oldum
ama hep üç kişiydim
hiç değilse iki kişiydim

kimseye haksızlık etmek istemedim
varsa dışımda unutmak istemedim
ava hiç gitmedim
ava hiç gitmedim
ava hiç gitmedim

ve son bir odun attım ateşe
seni zirvenden indirmeye
yüreğinin buzunu çözmeye
o hayvanı öldürmeye

yazım billurlaşır mı dedim
çok safsın dedin
tacım olur mu bir gün dedim
çok safsın dedin
ama o taç insan mutluluğum dedim
çok safsın dedin

evet çok safsın
ah çok safsın
sevgilim
çok safsın

hissediyor musun bu şiirin
peşinden gittiği yeri
yılanın içinde esen yeli

karlı zirvenden indim
sen kürkünü yalıyordun
dışındaydım gözlerinin
gözlerinin içindeki yanmış gözlerin
soğumuş dudağının
dinmiş iniltinin

karar benden küçüldü
bütün ırmaklarım söndü çünkü
bedenimin zekâsı çözüldü çünkü

kimsenin yapmadığını yapmak
şarkılara meydan okumak
uzakta ama içinde olmak
gerçekten son dileğim
içine girdiğimde çünkü
hepi topu bir şiirim

ben önce iki kişiydim
kırıldım tek kişi oldum
ama hep üç kişiydim
hiç değilse iki kişiydim

bu şiiri ben sana
bekletildim
bekletildim
gözünden bakanı gördüm
ağzımdan çıkandan korktum
sustum
öyle dirençli öyle güzeldin ki
öyle beyaz öyle kırmızıydın ki
konuşmadın
inledin
üşüdün
gülümsedin
acıyla gülümsedin

kar leoparı
yavru kar leoparı
kürklü kar leoparı

beni müzik yapma
isimlerle doluyum ben
beni notalarına katma
tanrılarla doluyum ben
bu şiiri anlama
resimlerle doluyum ben

oğlumu öpüp kokladım
karımdan hakkımı diledim
tek kapılı
inime girdim
içerden kilitledim

susuyorum şimdi
hiç tanık yok ne güzel
ne güzel
ne güzel

bu bir çocuk kitabı
bu bir çocuk kitabı
bu bir çocuk kitabı

kimse sözün leoparı
o açsın ağzını

aranmam bitti mi
hayır
soyunmam bitti mi
hayır
çaresizliğim bitti mi
hayır

ama bunların hepsi matematik
hepsi
. . . . . . . . . .


2 Mart, gece yarısına doğru
3 Mart, 06.15
2007

"Ney" adlı kitabından

OOGIR

“Gördüğüm kadarıyla, bir insandaki inançların tümünü
yok etmek, yaşamının sonuna dek onu kısır bırakmak
oldukça eğlenceli bir durum. Sana katılmadığım için
kusura bakma…”

Sizden önce de korkmuş ve kaybolmuş taze etle beslendim
ben. Yemeden önce ama, hepsini şu köprüden geçirdim.
Gösterdim. Sesten, renkten, uçurumdan korkulmaz. Sözdür
korkutan. Öğrettim. Tanrılar benden kurnazdı, teologlar da
benden kör. Ama istencimizin dışındaydı kaybolmak.
Bulunmak. Rastlamak. Doymak… Bu uğursuz ormanda,
ah doymak! Hele karanlıkta! Arama. Bulamazsın yanıtı
şehirdeki ağaçlarda. Şansına minnet et. Esirgediğine
minnet et. Bekle. Feda ettiğini anımsatacak sana da. Açlık.

Akatalpa, Sayı: 114, Haziran 2009


Hiç yorum yok: