(5 Nisan 1955, Bafra / Samsun - )
Kendi işlerinde çalıştı. Dört ayrı derginin yayın yönetmenliği ve diğer emek süreçlerinde yer aldı. İstanbul’da yaşıyor.
İlk şiiri 1982'de Varlık Dergisi’nde (Nisan 1982) yayınlandı. Şiirleri, yazıları ve söyleşileri Aksi Sanat, Amanos Edebiyat, Amik, Çini Kitap, Dar Sokak, Düşün, Edebiyat’81, Edebiyat Nöbeti, Eliz Edebiyat, Evrensel Kültür, Gökyüzü, İnsancıl, Karalama, Mühür, Öteki-siz, Papirüs, Sanat Emeği, Sarmal Çevrim, Sol, Şiiri Özlüyorum, Taflan, Tmolos Edebiyat, Varlık, Yaşam Sanat, Yeni Olgu, Yıldız Tozu gibi dergilerde yayımlandı.
Hakkında Hazırlanan Özel Sayı ve Dosyalar: Edebiyat Nöbeti, S. 19, Kasım-Aralık 2018.
Yapıtları: Şiir: *Gecenin Göklerinde Yanarken Sesim, Ner Ktb., 1988 *Hiçbir Şey… ve Bir Şey…, Karalama Dergisi, 2004 *Hata Günlüğü, Şiiri Özlüyorum, Nevşehir: 2014 *Su Dağları, Mühür, İst.: 2016 Yamalı Bulut, Temren, İzmir: 2018 *Uzağın Tozları, Kaos Çocuk Parkı, Ank.: 2019 *Linç Lirikleri, Klaros, Ank.: 2020 *Daha Gazel-Toplu Şiirleri, (Daha önce yayınlanmış yedi kitabıyla yayımlanmamış "Daktilo Şarkıları", "Kısa Yol Sunumları", "Antakya Prelüdleri", "Daha Gazel", "Ulu Destanlar", Caz Bahçeleri" ve Renkler Söküğü" adlı dosyalarının birlikte basımı) Klaros, Ank.: 2020
Kaynaklar: Hilmi Haşal, "Nevruz Uğur ve Labirent Çelişmeleri", Eliz Edebiyat, S. 92, Ağustos 2016, 3, Nevruz Uğur, Daha Gazel, Toplu Şiirleri, Klaros, Ank.: 2020.
*22 Mart 2022 tarihinde güncellendi.
Şiirlerinden
Seçmeler:
BİR
DEMET ŞİMŞEK
dokundum naaşına içinde yoktun
alıp götürdüler öyle yokluğunu
kaldı çevrede vaktin alevli ahı
tabutunun içinde olmayan her şeyin kaldı
değneğindeki avucun alnında şapka tereğinin
yarım gölgesi
kirazın kesik kolundaki sakun
göldeki apat ağ ve iskele
ve iskeleyi okşayan yeşil teni gölün
anneme uçan sesin ağaçların üstünden
alıp gittiler
toplayıp geldik nen varsa
bir demet şimşekti kalan
ÇİÇEKAÇTIKIRILDIĞIMAYNA
I-
yaramı giyinip bakınca aynasına karanlığın
koştum mesafelerin korkumu çağırdığı
soyutlara
yüzüme ay ışığı aldım kalbime eski gölgeler
koştukça rüzgarların soldurduğu sulardan
geçtim
çıplaklığına ulaştım insanlığımın bomboştu
ellerim
uykularıma su katan seviştiğim cadı
soğuk ruhuyla güldü uzun uzun
gövdemin orguyla haz huyları edindi
şehrin sessizliğine çarpa çarpa bi alev
uçup gitti
pencerelerin endişeli bakışlarında yüksek
teraslardan
kıyısız denizlerin senfonisine
yıldız kırıntılarını yuttu balıklar
ellerimi ıslatmadan sevdim pullarını
bi pandanın pamuk sevinciyle pembeleşiyor
avcumdaki çizikler
yüklendiğim sözcüklerle yıkıldım kanımın
kuyusuna
eski tenhalıkların desenleri odamın
duvarlarına indi
gece geceye indi.son ayetti manasızlığım
indi
soyundum urbasını yaramın ruhumdan gövdem
indi
şehre çiseleyen siste
düşüme ve uyanışıma sevincin el çırpan
çimleri
incelen biri geçti içinden kırıldığım
aynanın
kırmızı bi yokluk aktı yüzümden vakte
gül beklediğim daldı kokusundan bildim
balkonda mızıka çalan şafaktan
II-
vakte asılı saz mı tezenesinde çiçekler
açtıran
kırık yüklenmelerin çilesinde göğsü elenen
kokuşmuşluğun gezindiği sokaklara bırakmış
klakson çapakları
biteviye uluyan geometrisine mükerrerlik
başkası mı
omuzlarını gün ışığında kuşlar taşıyan
duvarlar
gölgelere tüneyen korkunun renksizliğinde
pelur yelkenliler yapıp yakamozlar çoğaltan
aşk
göğe mi yağıyor yeryüzünden
ki turkuvaz kıyılarından sarkıyor bulutlar
sazlarının göğsüne erdiği şehri yüklenmiş
gökyüce
limitlere kırbaç vuran şimşekleriyle
geçiyor
yıkıyor yakıyor onarıyor saflığımızı
ölümlü tanrılar büyük nasılsa bâki’den
Mühür,
Sayı: 65, Temmuz-Ağustos 2016
İNCE
GAZEL
1.
sözümün tılsımında tazesin, sıcaksın,
yarasın
bulutları kaldıran rüzgarsın mavi
suskularımda;
sıcak ovaların kokusu gibisin,
ekinlerin yeşilliğinden ve huşudan
geliyorsun
2.
ay ışığı giyinmiş göllersin eteğinde
kayaların
yıldızname okuyor gözlerin ortadoğu
gecelerine
emsileden maksuttan çekilmiş sıygasın
dillerle bölünen Babil’den geliyorsun
3.
yeşil sesli ayetler çiseliyor göğsüm
yarılıyor
tecvitli mahreçlerin ilahisi, flamenkosu
gözlerin
imameler ve haçları korlaşırken dudaklarda
mahramanı tana savurup çıplak geliyorsun
4.
bağın mı küstü, bağbanın mı öldü ne
makasının kırığı kalbinde kalmış bahçenin
meyvelerin acıkmış, hırsız kemanlar yasak
kıskançlık diyorsun yokluğuna yalan
geliyorsun
5.
tinimin ziyafet temcidi sevdalara uyandım
suyuna şarabına ekmeğine tuzuna okut beni
müstesnadır unutmak ve hata
ebedi bir orucun iftarına geliyorsun
İŞKİL
hani tüm sular çağırır hiçbirine giremezsin
hani yıldız kırıkları üşür içinde geceleri
dokunduğun her nesne yiter tenin dahil
ansızın adımın ikinci merdivendir gülersin
ya da okuyamazsın içindeki hızdan aklındaki
yazıyı
uçan bir imge başka bir dala konmuştur
olan olmuştur
işte öyle bi an geçiyor üstümden
kendimle olan kısa mesafede
geçenle geçildiğimi sanıyorum ben
PİANO
KEDERLER - 1
ıslaklığa çöken esmerlik kederli ruhundan
inmiş mazinin
inciltmeden kokladım sokağa uzanan
sarmaşığını gecenin
katılıkların yordamı karaltıların savruk
pejmürde suskusu
şölenden çekilmiş cinlerin cenk
yorgunluğundaki aryaydı
insanın soyut geometrisiyle düş yansıları
sonsuz alacakaranlığına yüreklerin rafine
endişeler bırakıyor
imgelem testimizden sızan siyah korkuları
batıl meyhanesinde hayatın aczimize
sunuyoruz
çan çiçekleri kemiriyor esrik yaralarımızı
ay bakıp bakıp ağaçların arasından buluta
giriyor
kapatıyorum penceremi melekleri üzecek
melekelerimle
dualardan daha sıcak uykulara iniyorum
geceyi uğurluyorum bilmediğim ülkeye
gözkapaklarımı annem kapatıyor
öksüzlük namazlarına duruyorum seccade
bilip gölgesini
annem yok. annem yok.
kederli ruhumdan sesi geçiyor
yeşil bi geleğen tutukluyor kalbimi
06
SULARI
1.
adındır bu şu an terk edilecek gemide
adındır sıcak yatağımda uyuyan yokluk
yüklendigim sızı içtiğim su acıktığım
adındır
şimdi adındır dün adındı yarın adın olacak
bütün sabahları süsleyeceğim gülüşlerinle
şu soylu boşluğa bağıracağım adındır
adını aldım gidiyorum şu çelik gürültüye
yüksekten koparcasına düşen kalın zincir
sesleri adındır
rölantiler rotalar molalar çay saatlerinin
serinliği
işçilerin kalbinde tüten bebekler adındır
adındır şu görkem
nasıl girebilirim bu cehennemlere adın
olmasa
adın olmasa tadı olur mu mavinin ve
huysuzluğun
verilmeyen dalları kırar mı rüzgarlar
adındır öfkemin tadı
tuzum ekmeğim sevincim adındır
adına yazdım ben bunca alevi 06 sularında
“Hata Günlüğü” adlı kitabından
SU
DAĞLARI
V
bi duygu sancıdı yüreğinde vaktin
dizlerim ağlayacağını söyledi güneşin
tahtabacak bi gölge çöktü yanıma
ayaklarındaki çimenliğe baktım
bi rüzgar kesmiş yeşilken budağını
baltaların sesiyle uyanmış su dağlarına
kuyulara hile taşıyan kervanların endişesi
ayak olmuş anadoluya
o rüzgar hâlâ çöl gemilerine kuran okuyor
ay ışığında ölülerini arıyor insanlar
güneşin kanlı dallarından geçiyor vakit
ektiği çiçekleri söküp içimizden geçiyor
vakit
akdenizin karnını dinliyor su dağları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder